Sultan’ın Şehrinde – Julia Pardoe

Yazar: Rüçhan Cenk Kunter

19. yüzyılda geldiği İstanbul’a ve Türklere hayran kalan Julia Pardoe’nun yaşamımıza dair kaleme aldığı kitaplar ve hayatı hakkında kısa bilgileri sizler için kaleme aldık.

Binbaşı Thomas Pardoe’nin ikinci kızı Julia, 1806 yılında Yorkshire eyaletinin Beverley kasabasında dünyaya geldi. Damarlarında İspanyol kanı bulunan babası Thomas, askerliği meslek edinmiş ve Waterloo Savaşı’nda büyük yararlılık göstererek kendine ün yapmıştı.

Julia’nın edebiyat merakı çocukluğunda başladı. Daha 14 yaşındayken ilk şiirlerini yazmaya başlayan Julia, bunları bir kitap haline getirerek aynı yıl içerisinde bastırdı. Halkın zevkini okşayan bu eserini oldukça ilgi gördü ve iki baskısı daha yapıldı.

Hastalıkla Değişen Hayat

Kadınların az olduğu şiir dünyasına adını yazdıran genç Julia’nın hayatı, ailesinin sağlığından endişe etmesi üzerine değişti. Bir süre iştahtan kesilen ve güçsüzlüğü günden güne artan genç kızın verem illetine tutulmasından korkuluyordu. Doktorların tavsiyesi üzerine, ailesi onu yurt dışında; ılımlı bir iklime göndermeye karar verdi. Julia’nın gideceği ülke Portekiz’di. On beş ay süreyle kaldığı ülkeyi gezip dolaşan, görülecek eserlerini ve anıtlarını notlarla saptayan Julia, bunları kitaplaştırarak edebiyat alanına yeni bir eser kazandırdı.‘’Traits Traditions of Portugal‘’(Portekiz’in Gelenekleri ve Özellikleri) adını verdiği kitabı 1833 yılında yayımladı. Eser, Portekiz uygarlığının ve insanlarının üzerinde bıraktığı izlenimlerden oluşmaktaydı.

Payitahta Gelişi

Gezmenin, yeni kültürleri tanımanın tadına varan Julia Pardoe, 30 Aralık 1835 tarihinde abasıyla birlikte Osmanlı İmparatorluğu başkenti İstanbul’a geldi. Babasının seyahati hakkında bilgiler kısıtlı olsa da Türk-İngiliz ilişkilerinin gelişmesi için gerçekleştirilmiş bir ziyaret olabileceği düşünülmektedir.

Kendisinden yaklaşık yüz yıl önce Edirne ve İstanbul’da uzun uzun gezerek deneyimlerini aktaran Lady Mary Wortley Montagu’dan sonra, Türk insanı ve gelenekleri hakkında yazı kaleme almış ilk kadın olacak olan Julia, o sıralarda İstanbul’da bulunan ressam William Henry Bartlett tarafında resmedilme mutluluğuna da ermişti.

Pardoe, İstanbul gözlemlerini anlattığı kitabında daha önce Portekiz’le alakalı kullandığı anlatımı aşmış, politika dahil hemen hemen dokunmadığı hiçbir konu kalmamıştı. Kendini titiz bir vakanüvis(Osmanlı İmparatorluğu döneminde, zamanın olaylarını saptayıp tarihe geçirmekle görevli devlet tarihçisi) olarak tanımlayan Julia, modern bir gazeteci gibi çalışarak geçirdiği dokuz ay boyunca İstanbul’da gezmedik yer bırakmamıştı.

“Sultan’ın Şehri” adını verdiği kitabının ön sözünde, Türkçe bilmemesinin büyük bir engel olduğunu aktaran bu seyyah hanımefendi, her yere Rum asıllı kadın bir tercümanla gitmişti. O yıllarda Fenerli Rumlar arasında, batı dillerine hakim pek çok kadının varlığı şüphesiz onun için ayrı bir şans olmuştur.

Ata binip İstanbul sırtlarında dolaşan, kayıklarla Haliç ve Boğaz’da karşında karşıya geçen Pardoe, Tophane’den Pera’ya yürüyerek yüksek kaldırımdan çıkmıştı. Başkent dışında, Bursa gezisi ve Uludağ’a çıkış öyküsü de tam bir maceraydı.

Sultan’ın Şehri
Julia Pradoe tam bir 19. yüzyıl romantiğidir. Sultanın Şehri’ndeki metinlerde kimi zaman konu dışı hikayeler anlatmıştır. Anlattığı hikayeler, doğu masallarının yeniden düzenlenmesi şeklindeydi. Pardoe, çocukken okuduğu bin bir gece masallarının kendisini çok etkilediğini söylemiş ama Osmanlı toplumunu yalnız bu açıdan gören yabancıları da eleştirmiştir. Ayrıca Doğu’yu statik değil, değişen bir yer olarak ele almıştır kitabında. Kitabın önsözünde kendini liberal bir yazar olarak nitelendiren İngiliz yazarın bu ifadeden kastı derin bir hoşgörü ve dostluk duygusunun bütün politik düşünceler ve ayırımlar üzerinde yer almasıdır.

Kitaplarında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki halkların törelerini incelemiş ve halklar hakkında kendince karar vermişti. Her sahifesinde bin bir türlü bilgi olan ve yazarın tek sesle değil, birkaç sesle konuştuğu bazen Fransızca deyimler bazen de imlası tuhaf fakat yerinde kullanılan Türkçe ifadelerle bezenmiş bir kitap ortaya çıkarmıştı. Kitabı, 1836 İstanbul’unda yaşayanların toplumsal ve kişisel boyutlarını görebilme adına önemli bulgular içermektedir.

Julia Pradoe, Pera’daki diplomat çevresinin çok dedikoducu olduğunu kitabında. Metinlerde kulaktan dolma pek çok dedikodu kendine yer bulmuştur.

Türkler Hakkında Diğer Kitapları

Türklere ait iki ciltlik eserin adı ‘’The City of the Sultan Domestic Manners of Turks‘’ (Sultanın şehri-Türklerin Ev Adetleri) başlığını taşıyordu. 1837’de basılan eser öylesine bir rağbet görmüştür ki; 1838, 1845 ve 1854 yıllarında daha da genişletilerek üç cilt haline getirildikten sonra yeni baskılarıyla piyasaya sürülmüştü.

1842 yılında fazla çalışmaktan yorgunluk geçiren Julia Londra’dan ayrılarak anne ve babasının oturmakta olduğu Gravesand dolaylarında Perry Street’teki evlerine taşınmış, sonra ailece Northfeet kasabasına taşınmıştır.

Gayet sıcak kanlı, zeki ve canlı bir üsluba sahip olarak nitelendirilen Julia Pardoe, hayatı boyunca yazdığı romanların yanı sıra; Fransa, İspanya ve Macaristan tarihi hakkında da eserler yazmıştı. Ama, kendisine en çok ün kazandıran hiç kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu’na ait eserlerdir. Bunlar arasında yukarıda sözü geçen eserden başka, 1839’da basılan ‘’The Beauties of the Bosphorus’’ (Boğaziçi’nin Güzellikleri) ve ‘’The Romance of the Harem” (Haremin öyküsü) dikkati çekmektedir. Boğaziçi’nin Güzellikleri adlı kitabında görsel hafızasının ne denli kuvvetli olduğunu bir kez daha ortaya oyan Pardoe, bu kitabında Türkleri ne kadar çok sevdiğini de kanıtlamıştı.

Türklere karşı ilgisi, oturmakta olduğu Londra’nın Bryanston Square meydanındaki dalgalanan ay yıldızlı Türk Bayrağını seyretmekle başlayan Julia Pardoe, o sıralarda Büyükelçi bulunan Mustafa Reşit Paşa’yla bir toplantıda tanışmıştı. Zaman geçtikçe Türklere karşı merakı daha da artmış ve sonunda İstanbul’a gelerek, rüyasını gerçekleştirebilmişti.

‘’Boğaziçi’nin Güzellikleri‘’ adlı eserinin başında ‘’Hayatta her zevkin geçirdiği üç aşama vardır. Bunlar; Umuş, oluş ve anıştır. Umuş en abartılısı, en çok hayale dayanandır. Oluş, elle tutulanı, en gerçeğidir. Anış ise en sakin ve en dayanıklı, aklı başında olanıdır‘’ ifadelerini kullanmıştır.

Binbir Gece Masalları

Osmanlı’nın renkli başkenti İstanbul’u ziyaretinden önce; aylar süresince bir gökkuşağı gibi parlak, bin bir gece masalları gibi romantik sahneler yaşamayı umduğunu, gerçekleşmesi olanak olmayan düşlerin rüyasını gördüğünü anlatmıştı. 1835 yılında Sultan’ın şehrine gittikten sonra, umuştan oluşa geçince romantik sisin dağıldığını, ancak bu sis altında beliren görünümün umulandan hiç de aşağı olmadığını sezdiğine işaret ederek ‘’İstanbul, doğanın başına yerleştirilen taçta en parlak mücevherlerden biri, berrak, sakin göğü, ışıldayan denizi, yeşilliklerle örtülü amfi tiyatro biçimindeki tepeleri, coğrafi durumu, siyasal önemi ve hepsinin üstünde bir Batılı göze sunduğu yenilikle onunla geçirilen her günün, her saatin son bulması istenilmeyen bir haz mevsimi yapıyor‘’ sözlerini dile getirmişti.

İstanbul’da yaşayan çeşitli vatandaşların özellikleri gibi, zamanın hükümdarı Abdülmecit’in yüz ve huy güzelliğini de gözünden kaçırmayan Julia Pradoe, Londra’ya dönüşünden sonra ünlü topografik peyzaj ressamı William Henry Barlett’in İstanbul’da yarattığı eşsiz eserler karşısında bu hayal şehrinde geçirdiği günleri anmış ve not edip kitabına geçirmişti.

Edebiyat alanında yapmış olduğu hizmetler nedeniyle, İngiliz  hükümetçe kendisine emekli aylığının bağlanmasına 1860 yılında karar verilen Julia Pardoe, aylığın bağlanmasından iki yıl sonra 26 Kasım 1862’de Londra’nın Upper Montagu Street adresindeki evinde hayata gözlerini yumdu.

Yazar: Rüçhan Cenk Kunter

Kaynaklar:

Yusuf Mardin – Toplum Dergisi(1982)
Nilufer Mizanoğlu Reddy – Pardoe ve Sultanın Şehri