1 Aralık Dünya AIDS Günü… Bugün dünyada 40 milyona yakın insanın bu hastalıkla mücadele ettiği biliniyor. Afrika kökenli AIDS’in, küresel bir tehdit olarak algılanması 80’li yıllara dayanıyor.
1981 yılında Amerika’da ilk AIDS vakası rapor edilmiştir. 1983 yılına gelindiğinde hastalığın sebebinin HIV adı verilen virüs olduğu saptanmış ve 1985’te bu virüsü saptayan serolojik kan testleri geliştirilmiştir.
Türk basını, hastalığın ortaya çıktığı günlerden itibaren zaman zaman konuyla alakalı habelere kendi bültenlerinde yer verdi. Özellikle hastalığa yakalanan yabancı ünlülerin ortaya çıkması basının ilgisini çekmişti.
1985 yılında ise, AIDS’in yurdumuzda görülmesiyle haberlerin sayısı arttı. AIDS olduğu iddia edilen kişilerin isimleri afişe edildi, yüz kızartıcı pek çok açıklama ve uygulama ortaya çıktı.
Başlıklar
ToggleAIDS İstanbul’da
Milliyet Gazetesi’nin 14 Ağustos 1985 tarihli nüshasındaki manşeti bu şekildeydi. Haberde, “Türkiye’de var mıydı, yok muydu?’ tartışmaları sürerken, bundan dört gün önce İstanbul’daki Alman Hastanesi’nden bir AIDS’li kaçtı.“ ifadeleri kullanılıyordu.
Almanya’da yaşayan Türk vatandaşının, orada AIDS tedavisi görüyorken İstanbul’a geldiği ve burada da Alman Hastanesi’ne başvurarak tedavisine devam ettiği, fakat ilerleyen günlerde önce hastaneden, hemen sonrasında da Türkiye’den kaçtığı iddia ediliyordu.
Gazetelerde fotoğrafları, adı, aile bireylerinin adı, memleketi, Almanya’da yaşadığı yer gibi her türlü bilgisine yer verilen genç adam, Berlin’den Türk basınına yaptığı açıklamada kaçmadığını; doktorunun izniyle Almanya’ya döndüğünü, ayrıca ailesinin kendisini cilt kanseri sandığını söyledi. Ancak ne yazık ki basın, ailesiyle konu hakkında çoktan konuşmuştu bile.
Korunma Yolları
AIDS’li genç Almanya’ya “kaçtığı” için kısa sürede unutuldu ama hastalık hakkında haberler yayınlanmaya devam etti. Gazeteler AIDS’ten korunma yollarını şu şekilde sıralamıştı: Süt için, yoğurt, peynir yiyin. Bitkisel yağ kullanın, meyve ve sebzeye ağırlık verin. Alkol kullanmayın, hamam, havuz, plaj gibi yerlerde dikkatli olun ve aşırı derecede güneşte kalmayın.
AIDS Var Mı, Yok Mu?
85 yılı öncesinde de Türkiye’de AIDS’in varlığı tartışılmaktaydı. Kimilerine göre Türk toplumunun örfi yapısından ötürü hastalığın görülme ihtimali çok düşüktü.
Sinema oyuncusu Meral Zeren’in o günlerde verdiği röportajından: “Bütün arkadaşlarımı dikkatli olmaları için uyarıyorum. Bundan sonra kimseyle öpüşmeyeceğim. Bu hastalığın bulaşmasından korkuyorum.”
Sünnetli olmamız, gusül abdesti almamız, eş cinsel ilişkinin günah olması, erkeklerimizin yabancı kadınlara ulaşamaması ve uyuşturucu kullanmak gibi çarpık alışkanlıklarımızın olmamasının hastalığın yayılmasının önüne geçtiği savunuluyordu.
Amerika’da görev yapan Doktor Nuri Kalkay da yaptığı açıklamada, “Türkiye’de AIDS yoktur denemez. Hepatit görülen her ülkede AIDS var demektir. Bu yalnızca eşcinsellerde görülmez. Türkiye’de acilen AIDS merkezi kurulmalıdır.“ sözleriyle tartışmada yerini aldı.
İlerleyen günlerde Başbakan Turgut Özal, konuyla alakalı olarak devletimiz her türlü tedbiri almıştır açıklamasını yaparak gönüllere su serpti(!).
Turizm ve AIDS
AIDS korkusu, yapılan haberlerle birlikte gün geçtikçe arttı. Hastalığın yurt dışından gelen turistlerle birlikte ülkemizde yayılabileceği, bu yüzden turistlere yaklaşılmaması gerektiği basın yoluyla halka duyuruldu.
Fransız L’Express Dergisi, “Türk Hamamında AIDS Korkusu” başlığıyla yayınladığı haberde; İstanbul’daki Türk hamamlarının hastalık korkusu nedeniyle turistleri kabul etmediğini yazdı.
Söz konusu haberin ulusal basına yansımasıyla cevap veren hamamcılar böyle bir durumun söz konusu olmadığını, bu haberlerin Türkiye’ye turist gelmesini engellemek isteyenlerin işi olduğunu belirttiler.
Sağlık Bakanlığı, 1985 yılı Eylül ayında AIDS’i “ihbarı zorunlu hastalık” statüsüne aldı. Böylelikle kan verecek olan insanların AIDS olduklarını görevlilere bildirmeleri zorunlu hale getirildi.
Kendisini AIDS uzmanı olarak tanıtan Prof. Dr. Hüseyin Sipahioğlu, bir konferanstaki konuşmasında; Alanya’nın dünyanın homoseksüeller merkezi olduğunu iddia ederek, “Hemşehrilerim, aklınızı başınıza toplayın. Kısa pantolonlu turistlerden uzak durun. Özellikle berber ve dişçiler bunlardan uzak durmalıdırlar.” ifadelerini kullandı.
Milliyet Gazetesi’nin 23 Kasım 1985 tarihli sayısında, AIDS korkusuyla Türklerin turistlerden uzak durdukları haberi yapıldı. Söz konusu haberde, “Antalya yöresindeki turistik merkezlerde eskiden turistlerin etrafında çok sayıda Türk erkeği dolaşırken, şimdi turistler arkadaş bulamamaktan yakınıyor.” ifadeleri yer alırken, Irıs Maier adlı bir Alman turistin, “Beş yıllık Türk arkadaşım Mustafa bile benden kaçtı. Sonra onu yakaladım, nedenini sordum. Bana ‘Sende AIDS var mı?’ diye sordu. Tabi ne diyeceğimi şaşırdım. Türkler bu korku ile yaşayamazlar.” açıklaması halkın hastalığa bakışını gözler önüne sermekteydi.
AIDS’ten Hayatını Kaybeden İlk Türk
Ölümünden 4 ay sonra, Gülhane Askeri Tıp Akademisi(GATA) Komutanı Tümgeneral Necati Kölan’ın açıklamasıyla Türkiye, hayatını kaybeden ilk hastadan haberdar oldu. Hastanın 35 yaşında olduğunu ve bedelli askerlik hizmeti için Türkiye’ye geldiğini belirten Kölan, “Şahıs, Türkiye’ye gelmeden 5 ay önce hastalanmış. Burdur’da görevini yaparken rahatsızlanınca 27 Eylül’de (1985) GATA’ya sevk edildi. 3 gün sonra da solunum durması nedeniye hayatını kaybetti ve Türkiye’de gömüldü.” ifadelerini kullandı.
Söz konusu kişinin kimliğine dair herhangi bir açıklama yapılmadı.
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, hastalığa yakalananları saptamak ve kontrollerde kullanmak üzere ABD’den HIV virüsü ithal etti.
“Acılar İçindeyim”
Bu sözler, Tümgeneral Kölan’ın açıklamalarından önce hayatını kaybettiği bilinen ilk hastaya ait. Basının yine adı, nereli olduğu, ailesi, mesleği, işi gibi her türlü bilgisini gözler önüne serdiği hasta, Kasım ayında hastaneye yüksek ateş şikayetiyle gelmişti.
Tedavisini üstlenen Prof. Dr. Yücel Tangün’ün “Ancak bir iki yıl yaşar.” dediği ve 5 ay sonra hayata gözlerini yuman talihsiz adam, kendisiyle röportaj yapmak isteyen Hürriyet Gazetesi muhabirine “Utanç içindeyim, acılar içindeyim. Çektiğim bana yetiyor.” şeklinde mesaj göndererek bu isteğini reddetmiş.
Yaralama, Cinayet, İntihar
Gaziantep’te taksiye binen Ali Uludağ isimli genç, şoförün “Nasılsın, eyi misin?” sorusunu “AIDS’li misin?” şeklinde anlayınca Kemal Ceritoğlu’nu dokuz yerinden bıçakladı. Olay sonrası yakalanan ve ifadesi alınan Uludağ, “Taksiye biner binmez bana ‘AIDS’li misin?’ diye sordu. Gururuma dokundu. Ben bu lafı yiyecek delikanlılardan değilim.” sözlerini kullandı.
Hayati tehlikesi olmayan Ceritoğlu ise, “Hal hatır sormak istemiştim. Biraz kekeme olduğum için öyle anlamıştır.” şeklinde konuştu.
Edirne’de meydana gelen bir olayda ise AIDS’li olduğu korkusu yaşayan bir kişi eşine de bulaştırdığı şüphesiyle cinnet getirdi. Polis memuru olan şahıs, tabancasıyla eşini öldürdükten sonra intihar ederek yaşamına son verdi. Otopsiyi yapan doktor ise morfolojik olarak AIDS bulgusuna rastlamadığını belirtti.
Murtaza Elgin Hadisesi
Prof. Dr Hüseyin Sipahioğlu, yukarıda “Kısa pantolonlulardan uzak durun” diyen doktor, 1985 yılı Ekim ayında katıldığı Gastroenteroloji Kongresi’nde, bakanlık ve bürokratların bu hastalığı örtbas etmeye çabaladığını, kendisinin AIDS’li hastaları olduğunu ileri sürdü.
Bunun üzerine bakanlık ve Sipahioğlu arasında “Hasta yok, hangi hasta, bize niye bildirmedin?” polemiği başladı ve ortaya “M. adlı bir AIDS’li” ifadesi çıktı. M. adlı kişinin sanat camiasından olduğu haberleri üzerine basın işin üzerine gitti ve bu kişinin Murtaza Elgin olduğu ortaya çıktı.
Murtaza Elgin, bir nevi menajerlik işi yapıyordu ve bundan dolayı sanatçı dostları çoktu. Göz önünde olması onun için kabus dolu günlerin başlangıcı oldu.
Elgin, kendisinin AIDS olmadığını, bunun Sipahioğlu’nun yanlış teşhisi olduğunu iddia ediyordu. İddiasını kanıtlamak için kan testlerini Almanya’daki kliniklere gönderdi. Ancak tüm bunlar olurken devlet kendisini karantinaya almayı uygun gördü. Dördü sivil yedi polisle birlikte evinden alınarak ve karantina için Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde götürüldü.
Elgin’in verdiği bir röportajda, Sipahioğlu’nun “AIDS Kurbanı” damgası yüzünden hayatının karardığını belirterek, “AIDS’li değilim. Beni yargılamadan mahkum ettiler. Kendimden bile kaçar oldum.” ifadelerini kullandı.
İşin ilginç yanı, Sipahioğlu’nun AIDS bulgusu olduğunu ifade ettiği raporu çıkaran kliniğin sahibi Doç. Dr. Gönül Mutlu, AIDS bulundu şeklinde bir teşhise yer vermediğini açıklamıştı.
Bir süre sonra karantinadan çıkarılan Murtaza Elgin, derhal Almanya’ya gitti. Amacı, üzerindeki hastalık damgasından kurtulmaktı. Yapılan tahlillerin sonucunda iki ayrı kuruluştan AIDS Değil raporu alan Elgin, yurda dönerek Sipahioğlu’na tazminat davası açtı. Mahkeme, tazminat talebini delil yetersizliği nedeniyle reddetti.
Murtaza Elgin her ne kadar raporlar alarak aksini iddia etmiş olsa da, 1992 yılında hayata gözlerini yumduğunda, basın tarafından “AIDS’li Murtaza” olarak haberleştirildi.
Cenazesiyle ilgili olarak, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Ahmet Çetinsaya imzalı bir talimatname yayınlandı. Buna göre:
– Cenaze yıkanmadan önce görevli, koruyucu gözlük ve hepsi kalın olmak koşuluyla; eldiven, çizme, elbise ve maske takacaktır.
-Yıkama işleminde kullanılacak suya %10 oranında çamaşır suyu karıştırılacaktır. Cenaze bu suyla yıkandıktan yarım saat sonra dini vecibelere göre normal su ile yıkanacaktır. Daha sonra tekrar çamaşır suyu katılmış suyla yıkanacaktır.
-Kefenlendikten sonra cenazeye aynı su bol bol dökülecektir.
-Cenaze kalın bir naylon poşede konularak tabutlanacaktır.
-Cenaze şehirler arası taşınacaksa tabut, kurşun veya çinko ile kaplanacaktır.
-Cenazenin gömüleceği mezar en az 2,5 metre derinlikte açılacak ve zemine bol miktarda sönmemiş kireç dökülecektir.
-Tabut mezara konulduktan sonra kapağı açılıp, naylon poşet yırtılarak içine tekrar bol miktarda kireç dökülecek ve daha sonra toprakla örtülecektir.
Elgin’in cenazesinde karısı ve bir iki tane dostu dışında kimse yoktu. Bu yüzden de cenazeyi musalla taşına kadar görevli imamlar taşıdı. Daha sonra cenaze talimatlara uygun şekilde defnedildi.
Büyük Cahillik
Murtaza Elgin’in defnedilme şeklini Alman yetkililere soran Hürriyet Gazetesi, yapılanların büyük bir cahillik örneği ve yaşarken bile hastalığı yayması belirli koşullarda mümkün olan hastanın öldükten sonra böyle bir muamele görmesinin son derece gülünç olduğu yanıtını aldı.
Daha önce, AIDS şüphesi “sabit” olup hayatını kaybedenler için de mezar yerine kireç dökme işlemi yapılmıştı. Böylelikle geçen yıllara rağmen ülkenin bu konuda bilinçlendirilmemiş olduğu acı şekilde ortaya çıkmış oldu.
Ne Demişti?
Geçtiğimiz yıllarda söylenmiş ve hafızalarda yer etmiş sözleri derledik. Buradan.