Aşinayızdır, 1. Dünya Savaşı’nın başlama sebebinin bir suikastla ilgili olduğunun. Avusturya Macaristan İmparatorluğu Veliaht Prensi Arşidük Franz Ferdinand’ın ölümüyle sonuçlanan suikast girişiminin hikayesini paylaşacağız bugün sizlerle.
Okullardaki tarih kitaplarında bir cümleyle anlatılan, savaşın fitilini ateşleyen saldırının kurbanları Franz Ferdinand ve eşi Düşes Sofya’nın son günleri…
Başlıklar
ToggleGenel Tablo
1914 yılının Haziran ayına gelindiğinde Avrupa’da tablo hiç de iç açıcı görünmüyordu. Özellikle Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Rusya’da huzursuzluk son raddeye gelmişti ve içte milliyetçilik akımıyla uğraşan bu iki ülke dışta da büyük güçlerin politik oyunlarıyla uğraşıyorlardı. Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya’nın silahlanma konusunda birbirleriyle yarıştığı bu dönemde, ülkeler çıkarları doğrultusunda gruplaşmaya başlamışlardı. Avrupa’da bombaların patlayacağı kesindi; ancak bunun ne zaman olacağı büyük bir soru işaretiydi.
Bosna’ya Resmi Ziyaret
İçteki karışıklığı dizginleyebilmek, huzuru temin etmek adına Avusturya Macaristan Veliaht Prensi Ferdinand’ın, eşini de alarak Bosna eyaletine resmi ziyarette bulunmasına karar verildi. 27 Haziran 1914 tarihinde eyalete adım atan Ferdinand, akşamında şehrin ileri gelenleri onuruna bir davet tertip ettirdi.
Davetliler hafif müzik eşiliğinde vals yaparken, Arşidük ve karısı bir sonraki gün eyalet merkezi olan Saraybosna’ya yapacakları ziyareti konuşuyorlardı.
Hazırlıkları aylar öncesinden başlayan geziyle alakalı tüm detaylar Franz Ferdinand’ın titiz denetiminden geçti. Başkent Viyana’da küçük görülen eşi Sofya’nın Bosna’da saygıyla karşılanmasını istediği için tüm programı buna göre ayarlayan Arşidük, isyancıların kendisine karşı eylem hazırladığı haberlerine ise aldırış etmiyordu.
Üstelik Bosna’daydı ve o ana kadar hiçbir saldırı girişimi olmamıştı. Bu sebeple bir sonraki gün yapacağı Saraybosna ziyareti sırasında yollarda güvenlik tedbiri alınmasına gerek görmüyordu.
“Hayal Görüyorsunuz”
Her ne kadar Veliaht Prens önlem almayı gereksiz bulsa da konunun asıl muhatabı güvenlikten sorumlu kurmaylardı. Ne var ki bu kişiler de Arşüdük ile aynı fikirdeydiler. Saraybosna Polis Şefi Dr. Edmund Gerde; suikast ihtimalinden, Genç Bosna adlı bir örgütten bahsetse de güvenlikten sorumlu olan Bosna Valisi General Oskar Potiorek’in polis şefine cevabı, “Siz herhalde hayal görüyorsunuz.” şeklinde olmuştu.
Daha önce Franz Ferdinand’ın mensubu olduğu Habsburg-Lorraine Hanedanı üyesi altı kişiye karşı başarısız suikast girişimlerinde bulunmuş olan Genç Bosna örgütü, Potiorek’in gözünde kötü niyetli okul çocuklarının kurduğu bir gruptan başka bir şey değildi.
28 Haziran
Veliaht Prens Ferdinand ve eşi Sofya, 28 Haziran sabahı Saraybosna’ya vardıklarında kendilerini güzel bir günün beklediğini düşünüyorlardı. Ne yazık ki, güzel başlayan günü tamamlayamadan hayata veda edecekler ve o gün insanlık tarihinin acı hatıralarının başlangıcı sayılacaktı.
Sabah saatlerinde Saraybosna Garına gelen Arşidük ve eşi, kendileri için hazırlanan üzeri açık yeşil renkli bir otomobile bindiler. Yanlarında General Potiorek, şoförün yanında da aracın sahibi Kont Franz von Harrach vardı.
50 bin nüfuslu Saraybosna şehrinde ilk durak belediye sarayıydı. Kortej, belediyeye doğru polis koruması olmadan yol almaya başladı.
Mlada Bosna
“Siyah El” örgütü tarafından hazırlanan ve Genç Bosna tarafından uygulanacak olan eylem için suikastçıların bir kısmı Belgrad’da, diğerleri de Saraybosna’da; bomba, silah ve zehirli kapsüllerle donatılmışlardı. Bomba ve silah Veliaht ve eşi için, kapsüldeki zehir ise kendileri içindi.
Bomba
Belediye sarayına doğru yol alan kortej, Miljacka Nehri kıyısından halkı selamlayarak yoluna devam ediyordu. Cumburja köprüsüne 100 metre kadar kala siyah saçlı, kırmızı yanaklı genç bir adam olan Nedeljko Cabrinovic yerini almış, kafasında planlar kuruyordu. Elinde 12 saniyelik fitile sahip olan bir bomba vardı. Arşüdük’ün arabası yavaş yavaş onun bulunduğu alana doğru geliyordu. Korteji daha önce görecek olan Muhammed Mehmedbasiç fırsat bulamamıştı anlaşılan.(Aslında Mehmedbasiç korkmuştu.) Tam zamanıydı; bombanın fitilini ateşlemek için onu yanında bulunan sokak lambasına sertçe sürttü ve ardından kortejin üçüncü sırasında bulunan Ferdinand’ın arabasına doğru fırlattı.
Bu noktada iki farklı anlatım mevcut. Bazı anlatımlarda bombanın Düşes Sofya’nın arkasında bulunan bölüme geldiği ve Ferdinand’ın bombayı hemen alıp fırlattığı yer alırken bazılarında ise araçtan sekerek uzaklaştığı anlatılmakta. Ancak iki anlatımda da bombanın arkadaki araca doğru giderek patladığı sonucu ortak.
Patlamanın etkisiyle ortam bir anda bütün sükunetini kaybetmiş ve panik başlamıştı. Bunu fırsat bilen suikastçı Çabrinovic kapsülden zehir içerek kendisini yolun yanında akmakta olan Miljacka Nehri’ne attı. Ancak zehri kusarak dışarı attı ve nehre atlayanlar tarafından yakalandı. Ne kaçabilmiş, ne de canına kıyabilmişti.
Bunlar yaşanırken kortej durmuş, Prens’in aracında bulunan Kont Harrach korteje göz atmaya çıkmıştı. Patlaması sonrası arkadaki araçta bulunan General Potiorek’in yardımcısı başından yaralanmış ancak kimse ölmemişti. Can kaybı olmadığına emin olduktan sonra yola devam edildi.
Prens’in Öfkesi
Veliaht Prens Franz Ferdinand, çabuk sinirlenen yapısıyla ün yapmıştı. Fakat olay sırasında yaşadığı korkudan mı bilinmez, o meşhur öfkesini göstermemişti; ta ki belediye sarayına kadar. Resmi konuşmaları dinlerken bir anda hiddetlenen Arşidük’ü sakinleştirme görevi eşine düşmüştü. General Potiorek, prensin edişeli ve kızgınlık içeren sorularını büyük bir sükunet, biraz da alaycı bir tavırla bertaraf ediyordu: “Prensimiz yol boyu suikastçıların olduğunu mu sanıyor?”
Bu arada yakalanan suikastçı apar topar hapse atılmış, herhangi bir sorgulama yapılmamıştı. Yargıcın da belediye sarayında olması, sorgunun sonraya bırakılmasına sebep olmuş. Böylece suikast planlarının detaylarını öğrenme ihtimali değerlendirilmemişti.
Program Değişiyor
Patlama, Potiorek’i pek endişelendirmemiş gözükse de; programın bundan sonraki adımları daha aceleyle gerçekleştirilmeliydi. Kortejin geçeceği caddelere ordu birliklerini yerleştirme önerisi de yine aynı kişi; General Potiorek tarafından reddedildi. Gerekçesi itibarı koruma amacı taşıyordu: “Uygun üniforma yok.”
Daha sonra programın devamındaki ziyaretler askıya alındı ve polis şefinin önerisiyle beş dakikalık mesafede olan Vali konağına gidilmesine karar verildi.
“Önce Hastaneye Gidelim”
Bu sözler Prens Franz Ferdinand’a ait. Her ne kadar saldırı sonucu ölen kimse olmadıysa da, yaralananlar vardı ve önce onları görmeliydi. Düşüncesi bu yönde olan Arşidük, tehlikelerden ötürü karısı Sofya’nın beraberinde gelmemesini istemişti. Ancak Düşes Sofya, “Eğer bir tehlike varsa, yanına olmak isterim Franzi.” diyerek eşinin isteğini reddetti.
Hastaneye gitmek için iki güzergah vardı. Bir tanesi, bombanın patladığı yolu takip etmek diğeri ise bombanın patladığı alana gelmeden ara sokağa sapıp kentin içindeki caddeden (Franz Joseph Caddesi) gitmekti. Daha önce belirlenmiş güzergah şehrin içindeki caddeden gidilmesini içeriyordu ancak güvenlikten sorumlu olan General Potiorek’e göre her ne kadar bomba patlamış olsa da, nehrin kenarındaki yoldan gitmek daha güvenliydi. Yani yola çıkmadan hemen önce plan değişti.
Gavriola Princip
Bomba sonrası yaşanan karışıklık ve yükselen tansiyon suikastçılardan biri olan Gavriola Princip’i yormuştu. Kortej onun bulunduğu alanı geçmiş ancak; o, harekete geçecek fırsatı bulamamıştı. Hem biraz toparlanmak, hem de bundan sonrasını planlamak için olayın yaşandığı yerde bulunan bir pastanede oturuyordu. Arkadaşları neredeydi, hazırlar mıydı, Ferdinand’la karşılaşırlarsa silahı mı yoksa bombayı mı kullanmalıydı, nereye kaçmalıydı… Bosnalı bir postacının oğlu olan Princip oturmuş bunları düşünüyordu.
“O Tarafa Değil!”
Kortej belediyenin önünden hastaneye doğru yola çıktı. Araçlara binilirken Potiorek, patlama sonrası ortaya koyduğu plana göre gidilmesi şeklinde emrini vermişti. Ne var ki onun ilk planı değiştirdiğini sürücülerin bir kısmı bilmiyordu. Aslında bu tür değişiklikleri şoförlere anlatacak olan kişi, saldırı sırasında yaralanan ve hastaneye götürülen yardımcısıydı. En azından şoförlerin Almanca bilmediklerini bilen kişi oydu.
“Ben bir Yugoslav milliyetçisiyim, tüm Yugoslavların birleşmesini hedefliyorum ve bunun hangi devlet biçiminde olacağını umursamıyorum. Bildiğim, Avusturya’dan kurtulmamız gerekiyor.”
İki planın da başlangıcı aynıydı. Bir süre nehir kenarından gidilecekti. Ancak ilk plana göre bir süre sonra Franz Joseph Caddesi’ne dönülecekti. En öndeki iki araç da tam olarak böyle yapmıştı. Almanca bilmeyen şoförler emirleri anlayamamış ve kendilerine söylenen ilk güzergaha yönelmişlerdi.
Arkalarından gelen Prensi ve eşini taşıyan araç da öndekileri takip ederek sokağa saptı. Yanlış yönden gittiklerini gören Franz Ferdinand şoföre durmasını söyledi. Potiorek de şoföre dönerek “O tafara değil aptal herif! Düz git” diye bağırdı. Bunun üzerine sürücü sert bir fren yaparak aracı durdurdu.
Princip ve Ferdinand
Konvoyun ilk plana uyarak döndüğü ve Arşidük’ün aracının durduğu nokta, biraz önce aklından geçen onlarca soruya yanıt bulmakta zorlanan Gavriola Princip’in oturduğu pastanenin tam önüydü.
Suikastçılar; Muhammed Mehmedbasic, Vaso Cubrilovic, Nedeljko Cabrinovic, Danilo Ilic, Cvjetko Popovic, Trifko Grabez ve Gavrilo Princip‘in konumları.
Princip oturmaktan sıkılmış ve henüz ne yapacağına dair bir karar verememiş halde kendisini dışarı atmıştı. Çıktığında karşısında durmuş bir araba ve Veliaht Prens Franz Ferdinand’ı gördü. Bu, onun aklının köşesinden dahi geçmeyecek bir fırsattı aynı zamanda.
Hemen tabancasına sarılan Princip, bir el ateş etti ve Veliaht’ı boynundan vurdu. İkinci kurşunu General Potiorek’e yöneltmek istemişti ancak eşini korumak için hamle yapan Düşes Sofya bu kurşunun hedefi oldu. Ardından çevredekilerin müdahalesiyle Bosnalı suikastçı etkisiz hale getirildi.
“Ne Olur Ölme”
Franz Ferdinand, üç çocuğunun annesi olan eşi Sofya’ya aşık bir adamdı. Habsburg Hanedanı’na layık görülmeyen eşiyle evlenmek için çok uğraşmış, bu yüzden sarayla arasının açılmasını dahi göze almıştı.
Vurulmalarının ardından Ferdinand’ın ağzından kan gelmeye başladı. Karısı Sofya, “Tanrı aşkına sana ne oldu?” diye bağırıyordu ancak bu çok uzun sürmedi. Kocasının yanına doğru yığılan kadını çevredekiler bayıldı zannetmişti ancak Arşidük durumu biliyordu. “Sofya, ne olur ölme. Çocuklarımız için yaşamalısın.” diye yalvardı son gücüyle Franz Ferdinand…
Prens ve eşi hemen Vali konağına götürüldüler. Kısa bir süre sonra altı doktor gelerek onlarla ilgilenmeye başladı. Kasığına isabet eden kurşun iç kanamaya sebep olduğu için Düşes Sofya çok geçmeden hayatını kaybetti.
Prens Ferdinand’a müdahale etmek için gömleğini açtıklarında ise etraf kan gölüne döndü. Kurşun boynuna saplanmıştı ve gömleğin baskısı ortadan kalkınca kan fışkırdı. Arşidük’e yapılan hiçbir tıbbi müdahale faydalı olmadı.
Saraybosna’ya ayak basalı iki saati ancak geçmişti ki, karı koca yaşama veda etmişlerdi.
Sonrası
Prensin sarayla arasının açık olması cenaze merasimine de yansıdı. Kısa ve oldukça sade bir tören düzenlendi.
Olay sonrası Avusturya Macaristan İmparatorluğu tarafından soruşturma başlatıldı. Kanıtlanamasa da sorumlu olarak Sırbistan gösterildi ve Belgrad’a bir ültimatom verildi. Sırbistan, bütün Avusturya aleyhtarı hareketleri bastırmalı ve ortak soruşturmaya yanaşmalıydı. Ancak Sırplar, bu durumu uluslararası mahkemeye taşımayı teklif etti.
Fakat Avusturya Macaristan İmparatorluğu bu öneriyi, müttefiki Almanya’nın da desteğiyle reddetti ve 28 Temmuz’da Sırbistan’a savaş ilan etti. Birinci Dünya Savaşı böylece başlamış oldu.
Cabrinovic ve Princip’e gelince… Çıkarıldıkları mahkemede ömür boyu hapse mahkum oldular. 19 yaşında oldukları için yetişkin sayılmıyorlardı; bu sebeple idam cezası verilememişti.
Cabrinovic 1916’da Princip ise 1918’de zindanda hayatlarını kaybettiler.