Struma Gemisi Hadisesi

Anadolu Ajansı aktarıyor:
“…İçinde 769 Romanyalı Yahudi bulunan Panama Bandıralı Struma vapuru İstanbul’a 15 Aralık 1941 tarihinde geldi…Bu Yahudileri kabul edebilmesi ihtimali olan devletlerin Ankara’daki temsilcilerine birkaç defa müracaat edildiği gibi bu Yahudileri geldikleri memlekete iade etmek imkânı olup olmadığı araştırıldı. Diğer taraftan da bu Yahudilere ya yollarına devam etmeleri veya geri dönmeleri için birkaç kere tebligatta bulunuldu. Müracaat edilen devletlerden kimi alaka göstermedi, kimi de kabul edemeyeceğini bildirdi. Romanya’nın Ankara sefiri de bunların memleketi yolsuz bir şekilde terk ettiklerini ve kendilerinin Romanya’ya kabulünün asla mümkün olamayacağını bildirdi. Geminin tamiri sonlandığı halde, Yahudiler ne yollarına devam ettiler, ne de geriye döndüler…Bu sebeple gemiyi geldiği denize iade etmekten başka imkân kalmadığı alaka gösterecekleri zannedilen devletlerin temsilcilerine haber verildi ve bundan sonra gemi, 23 Şubat’ta Karadeniz’e iade edildi.
Ertesi günü sabahleyin Boğaz dışında Yön Burnu’nun 4-5 mil kadar açığında bir infilaktan sonra geminin batmakta olduğu haber alınarak olay yerine can kurtaranlar gönderildi.”

İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanmış olan bir trajediyi öncelikle 2014 yılında Avukat Sercan Aran’ın kaleme aldığı şekliyle aktarıyoruz;

Hitler Almanya’sından kaçan Yahudiler’in bir kısmı Romanya’ya sığınmış fakat daha sonra Romanya’nın da Almanya safına geçmesinden ötürü yeni bir yer aramak zorunda kalmışlardı. Avrupa her geçen gün yaşanmaz bir hal alıyordu ve artık Yahudiler için tek kurtuluş yolu Filistin’e kaçmaktı. 

Kurtuluşun Adı “Struma”

O günlerde Filistin’e gidecek olan “Struma” adlı ultra lüks bir transatlantiğin ilanları elden ele dolaşmaktaydı. Sınırlı olan kontenjana kendilerini dahil edebilen şanslı yolcular geminin hareket edeceği gün limana geldiklerinde hayal kırıklığına uğradılar. Struma vaadedildiği gibi bir transatlantik değil, güvertesi en fazla 100 kişiyi alabilecek bir kömür taşıma mavnasıdır.

Başka seçeneği olmayan 800 kişi, bu yüzen tabuta binerek Filistin’e doğru ağır ağır yol almaya başladılar. 12 Aralık 1941 günü başlayan zorlu yolculuk 15 Aralık günü İstanbul Sarayburnu açıklarında durakladı. 

Geminin motoru iflas etmişti ve böylelikle 72 gün sürecek İstanbul trajedisi başlamış oldu.

Yolcuların kıyıya çıkmasına izin verilmedi. Almanya, Struma İstanbul’a varmadan liman idaresine gemide dizanteri salgını olduğunu bildirmişti. Bir diğer gerekçe de, Filistin’i himayesinde bulunduran İngiliz Hükümetinin vize işlemlerini onaylamasının beklenmesiydi.

Gemidekilere her gün Türkiye’deki Yahudi cemaatinin ve Türk Kızılayı’nın yardımlarıyla yiyecek taşındı. Gemide buldukları kırmızı boyalarla, o bitince kanlarıyla yazdıkları “SOS” yazıları ve gemiden yükselen “Bizi kurtarın!” çığlıkları o günleri yaşayanların hâlâ hafızalarında…”

Bu süreç içerisinde Türkiye; Almanya, Romanya ve İngiltere ile çeşitli bürokratik yollarla bağlantı kurup bu sorunu çözmeye çalıştı. Romanya ve Almanya’nın tutumu malumunuz, Asıl sorun geminin gideceği yer olan Filistin’i sömürgesi haline getiren İngiltere’ydi.

Müzakereler sonuç vermeyince, 23 Şubat 1942’de Struma’nın Şile açıkların çektirilmesine karar verilir. Sarayburnu’na çapa atmış olan geminin çapa sistemi çalışmayınca, geminin çapası kesilir.
Struma, motorsuz ve çapasız şekilde bir romörkör ile Şile açıklarına çekildi.

Çapası olmadığı için demir atamayan gemi, motoru da olmadığı için akıntıyla sürüklendi.
24 Şubat sabahı Struma, bir Sovyet denizaltısından gelen torpidoyla patladı ve 103’ü çocuk, 769 kişiye mezar oldu.

Kurtulanlar

Faciadan önce Struma Sarayburnu’nda karantina altında beklerken ilk olarak
hamile olan ve kanaması yüzünden “karaya çıkartılmak zorunda kalan” Medea Salamovitz isimli bir kadın kurtuldu.
Faciadan önce kurtulan diğer kişiler ise Segal Ailesi’dir. (Saul Martin Segal (34), etkin bir kişidir. Eşi Elvira (35) ve oğlu Alex (14)) Martin Segal Romanya’da Standart Oil Company’nin Genel Müdürlüğü’nü yapmaktaydı. Aynı şirketin İstanbul temsilcisi Archibal Walker, Vehbi Koç’tan yardım istedi. Vehbi Koç’un devlet nezdindeki girişimleriyle Segal Ailesi gemiden çıkartılır.

KOÇ grubu, o dönemlerde Almanya’ya krom ihracatı yapmaktadır ve rezervleri elinde bulunduran İngiltere de, bu yüzden Koç grubunu kara listeye almıştır. Vehbi KOÇ da bu kara listenin kaldırılması karşılığında dönemin İstanbul Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL’den yardım ister ve sonunda İçişleri Bakanı Faik ÖZTRAK’ın da onayıyla Segal Ailesi Struma’dan çıkartılır.
i

Gemi patlamasının ardından ise, sadece David STOLIAE adlı 20 yaşında bir yolcu sağ kurtulur.

2012 yılında Alarko Holding Kurucusu İshak Alaton’un konuyla alakalı ifadeleri basında yer buldu:
” Tekne motorsuz olarak römorkörle çekiliyor ve Şile açıklarında kaderine terk ediliyor. Motorsuz, gıdasız ve ölüme terk edilen 769 insan. Bunu yapan ise, Ankara’daki yönetim, Ankara’daki katiller!” İshak Alarton, Struma gemisi istanbul’a geldiğinde babasıyla beraber gemiye yardım götürenlerdendi.

David'le birlikte geminin ikinci kaptanı Dikof da sağ kurtulur. David ve Dikof sabaha kadar bir tahta krişe tutunarak hayatta kalmaya çalışırlar. Donmak üzeredirler. Tüm umutları tükenen Dikof kendini akıntıya bırakır ve hayatına son verir. David ise ölmek üzereyken sabaha karşı balıkçılar tarafından bulunup kurtarılır.
i

Hadiseyle Alakalı Başka Bir İddia

Tarihçi Cengiz Özakıncı’nın yaşanan olayla ilgili ele aldığı oldukça kapsamlı yazı dizisinde yukarıda değinilen bazı bilgilerin yanlış olduğunu iddia etmekte;

Struma’nın hem motorlu hem de yelkenli bir gemi olduğunu, motoru dursa bile yol alabileceğini belirten Özakıncı ayrıca, İngilizlerin adını saptayamadıkları 3 Alman ajanının gemide olduğunu öne sürerek yolcuların karaya çıkmasını engellediğini de okuyucularıyla paylaşmıştır.

Özakıncı’nın yazısında yer alan diğer bilgiler şöyle;
Filistin’deki Yahudiler, olayın sorumlusu olarak yolcuların karaya çıkmasını engelleyen ve Filistin vizesi vermeyen İngiltere’yi suçladılar.
6 Kasım 1944 yılında öldürülen İngiliz Bakan Lord Moyne’un katil zanlıları: “Struma’nın öcünü aldık” demişlerdir.
Türkiye Yahudilerinden Avram Galanti “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin, bu trajedi esnasında, yaşanan acı olayları hafifletmek ya da dindirmek adına gücü dâhilinde elinden gelen her şeyi yaptığının tanığıdır. Geminin kalışı esnasında gösterdikleri konukseverlik ve yolcuların Filistin’e kabulü için yabancı hükümetlerle  gerçekleştirdikleri temaslar nedeniyle, hükümet yetkililerine minnettarlığımızı açıkça ifade ederiz.” demiştir.

Struma gemisinin derhal geri gönderilmesini önlemek amacıyla, Siyonist Örgütün çabasıyla: “Motoru bozuktur, motoru onarılmadan yola çıkamaz,” raporu verilmişti ve vize işlemleri için vakit kazanılmaya çalışılmıştı. “Motor onarılıyor” oyalaması 72 gün sürdürülebilmiş ve 23 Şubat 1942 gecesi saat 22:00 sularında gemi, sağlam olan motoru üstünde olarak, Şile açıklarına çekilmişti.

David Stoliar

Yazıda ayrıca Şile balıkçıları tarafından sağ olarak kurtarılan David Stoliar’ın, İstanbul’da iyileştirilip; sağ salim Filistin’e gönderildiği; Filistin’de hem İngiliz sömürge yönetimi tarafından ve hem de Filistin’deki Siyonist örgüt tarafından olayla ilgili olarak sorguya çekildiği aktarılıyor.

Yazı şöyle devam ediyor:
David Stoliar sıcağı sıcağına verdiği o ifadelerinde; “Struma bir römorkla şile açıklarına çekilirken, kaptan hiç itiraz etmedi; saat 22:00 sularında artık Struma kıyıdan 5 km uzaklıkta kendi başınaydı›; gemide yalnızca bir kaç günlük yakıtı vardı; saat 03:00 sularında mürettebat makinelerin onarılmasıyla uğraşıyordu; Kaptan,
onarım biter bitmez bir Türk Liman’ına gideceğiz, dedi.”

Stoliar'ın ifadeleri ilk olarak Yahudi yazar Lieb Kupferstein’in 1942'de İbranice basılan “Meghilath Strumah” adlı kitabında yayımlanmıştır. David Stoliar’ın, olaydan hemen 2 ay sonra verdiği bu ifadeler; gemide akrabaları ölmüş olan Romanya Yahudisi Arthur Leibovici’nin Maria Arsene takma adıyla yazıp 1972’de Romanya’da Romence olarak yayımlattığı “Struma” adlı kitabında da yer almıştır.
i

David Stoliar, sağ salim Filistin’e ulaştıktan sonra; ilk iş olarak Filistin’deki Siyonistler’in Struma’ nın batırılmasında suçlu buldukları İngiliz Ordusu’na asker olarak yazılmıştır. Yıllar sonra da, Struma’daki yolculara vize vermeyi reddeden diğer ülke olan Amerika’ya yerleşerek, Amerikan vatandaşı olmuştur. Filistin’de verdiği ifadeleri de daha sonra 1970’lerde İngiltere’yi ve 1980’lerde Amerika’yı aklayıp, Türkiye’yi suçlayacak biçimde değiştirmiştir.

Lily

Son olarak Özakıncı’nın Lily adlı gemiyle ilgili yazdıklarına göz atalım:

İnsanlar, Romanya limanında o sabah köhne Struma’yı görünce, Mossad tarafından reklam fotoğraflarıyla aldatıldıklarını anlayıp isyan etmişlerdi. Bunun üzerine Mossad yetkilileri; fotoğraflarını gördükleri lüks geminin açık denizde kendilerini beklediğini, köhne Struma’nın ise onları o lüks gemiye götüreceğini söylemişlerdi.

Mossad’ın elinde böyle sağlam ve motoru güçlü bir gemi, gerçekten de vardı ve İstanbul’da boş olarak bekliyordu;Lily. “Karadeniz’de Ölüm: Struma’nın anlatılmayan Öyküsü” (Death On The Black Sea: The Untold Story of The Struma) adlı kitapta “Lily”nin, Struma yolcularına en küçük bir yardımda dahi bulunmadığı belgeleriyle gözler önüne serilmiştir. “Struma’nın denize açılmaya elverişli olmadığını ve motorunun onarılamayacağını bilen Mossad’ın tek amacı; Türkleri, Struma yolcularını gemiden indirip trenle Filistine göndermeye ikna etmekti…Mossad’ın İstanbul’daki yetkilisi Shind’in, “Lily” adlı gemiyi Danimarka’nın Türkiye Büyükelçisinden satın aldıktan sonra, hiçbir ülkenin gemiye bayrak sağlamak istemediği beyanı da uydurmaydı. Romanya’da Struma’ya Panama bayrağı sağlayabilen Mossad’ın, İstanbul’ da, henüz Panama savaşa girmeden önce, Kasım 1941’de satın almış olduğu “Lily”e de Panama bayrağı sağlayabileceği açıktır.

Struma, devriye gezen bir Sovyet denizaltısı tarafından vuruldu. O günlerde Sovyetler, Karadeniz’de ne görse casus gemisi diyerek sorgusuz sualsiz vuruyordu. Struma’nın silahsız ve korunmasız olduğu denizaltı personeli tarafından kayıt defterine yazılmıştı, görevlerindeki başarılarından ötürü ödüllendirilen denizaltı personeli tarafından…

24 Şubat 2015’te hayatını kaybeden Yahudiler’i anmak için ilk kez resmi tören düzenlendi.
Sarayburnu Sepetçiler Kasrı’nda düzenlenen anmaya, Hahambaşı İshak Haleva, Kültür ve Turizim Bakanı Ömer Çelik, İstanbul Valisi Vasip Şahin, Dışişleri Bakanlığı bürokratları, Musevi Lisesi öğrencileri ve Musevi cemaatinden çok sayıda kişi katıldı. Dışişleri Bakanlığı yayınladığı mesajında: “…Struma gemisinde hayatını kaybedenleri saygıyla anıyor, yakınlarına ve olayın gözleri önünde cereyan etmesi nedeniyle konuya yönelik hassasiyet ve buruklukları devam eden Türk Musevi Cemaati mensubu yurttaşlarımıza başsağlığı diliyoruz…”  ifadelerine yer verdi.

Yaşananları iki farklı iddia makamı üzerinden sizlere aktardık. Daha da fazlasına erişmek isteyenler için kaynak olarak kullandıklarımıza ek bağlantıları da sizlerle paylaşıyoruz.