24 Nisan yaklaşıyor… Ermeniler tarafından iddia edilen soykırımın yıl dönümü… 24 Nisan 1915’te Ermeni aydınlarının sürgün edilmesi kararıyla başlayan sürecin başlarına gideceğiz bugün.
1895’te Maraş’ın kuzeyinde bulunan Zeytun’da yaşanan hadiseler, bazı tarihçiler tarafından Türk ve Ermeni toplumları arasındaki ilişkilerin dönüm noktası olarak görülüyor. 1915 yılındaki zorunlu göç kararından yaklaşık 20 yıl önce yaşanan hadiseler, toplumlar arasında yüzyıllar boyu süregelen hoşgörünün bozulduğu ve derin yaraların açıldığı dönemin başlangıcı olmuştu.
O dönem Anadolu’ya gelmiş olan Alman mühendis ve botanikçi Walter Erdmann Siehe, yaşananlara yakından tanık olmuş ve daha sonra bunları yazıya dökerek Almanya’nın Post Gazetesinde yayınlanmasını sağlamıştı. Siehe’nin anılarıyla 1895 olayları…
Başlıklar
ToggleWalter Erdmann Siehe
1895 yılında Bağdat demiryolu hattının yapımında görevli bir mühendis olarak Adana’ya gelen Siehe, iki yıl sonra Mersin’in Fındıkpınarı köyünde 35 dönüm kadar bir arazi satın aldı ve yıllarca burada ikamet etti.
Botanikçi sıfatıyla hükümetten izin alarak gerçekleştirdiği yurt içi gezilerinde, bitki örnekleri topladığı gibi halkı da gözlemleme fırsatı buldu.
Ülkesi Almanya’da yapılan yayınlarda Anadolu’da yaşananların abartılı ve gerçek dışı ifadelerle anlatıldığını görmesi sonrası 1897’de bir yazı kaleme aldı. Şubat 1897’de yayınlanan yazı, tercüme edilerek birkaç gün sonra Sultan II. Abdülhamit’e de sunuldu.

-Zeytun-
1895 yılı itibarıyla Zeytun’da Amerikan misyonerleri tarafından işletilen ve 1871 yılından beri faaliyet gösteren kız ve erkek olmak üzere iki mektep bulunmaktadır. Bu mekteplerde Ermeni çocuklarına dini bilgilerin yanı sıra Ermeni tarihi ve kültürü de öğretilmektedir. Bu durum şüphesiz Zeytun isyanlarının milliyetçi bir karakter kazanmasında etkili olmuştur. (Yahya Bağçeci, 1895 Zeytun Ermeni İsyanı)
Lepsius’un Çabası
Siehe’nin yazısını kaleme almasında en büyük etki şüphesiz ki vatandaşı Johannes Lepsius’un Almanya gazetelerinde yayınlanan Ermeni yanlısı yazıları olmuştu. Yalnızca iki ay süren Mersin ve çevresine yaptığı ziyaretler sonrası Almanya’ya dönen ve yapılanları “Hristiyanlığı büsbütün ortadan kaldırmak istiyorlar.” diye anlatan Lepsius, yazılarının yanında konferanslar düzenleyerek, dramalar sergileyerek de konunun herkesçe bilinmesi için uğraşmıştı.
Siehe, makalesinde öncelikle Lepsius’un giriştiği çabaya atıfta bulunarak, dost olarak tanımladığı Osmanlı’ya karşı İngiltere’de yapılan propagandaların bir benzerinin Almanya’da icra edilmesinin insani açıdan doğru olmadığını belirtmişti.
Kendisinin konuya dair yetkinliğini kanıtlamak istercesine; senede yalnızca iki ay Mersin’de kaldığını, geri kalan aylarda Zeytun ve yakınlarında bulunduğunu ifade eden Siehe, yazılanların yanlış olduğunu ifade etmekteydi.
“Siyaset gütmeyen her din ve mezhep burada görülmedik şekilde özgürce icra edilmektedir. Yalnızca burada bir hayli fazla olan Amerika Protestan misyonerlerinin siyasi işlerle meşgul olmasından şüphelenen yönetimin bunlara mani olma çabası vardır.” sözleriyle olası sıkıntıların din ile değil, siyaset ile ilgili olduğunu söylüyordu.
Zeytun’a Gelenler
O dönem Zeytun’a gelen yabancıların bir misyon gerçekleştirmek için orada olduğunu ifade eden Siehe, yazısında böyle bir amaç gütmeyen ilk yabancının kendisi olduğunu iddia ediyordu.
Alman Botanikçi ayrıca Zeytun’da çıkan Ermeni isyanının yalnızca milli bir dava olduğunu, olan biten her şeyin tamamıyla siyasi faaliyetler sebebiyle meydana geldiğini dile getirmekteydi.
W. E. Siehe, Zeytun isyanında devletin Ermeni papazlarına karşı bir hareketinin söz konusu olduğunu; ancak bunun onların papaz olmasından değil, milletine vaaz ve nasihat edeceklerine Ermenileri Hükümet-i Osmaniye aleyhine tahrik ve ifsatta (karışıklık çıkarma) bulunmalarından dolayı olduğunu özellikle belirtmişti.
“Türkler gibi sükunet sahibi ve misafirperver olan bir milletin bu derece kin dolmasına sebep olan olayları çok iyi biliyorum. Türk milleti bizim kuzey memleketleri gibi kötü değildir.“
Ermeniler Hakkındaki Düşünceleri
Ermenilerin kişiliklerine dair çıkarımlarını da makalesinde paylaşan Siehe’ye göre, bir Ermeni bulunduğu yerde derhal entrika, hile ve her çeşit alçaklıkla diğer soydaşlarına fayda sağlamanın yollarını aramaktaydı.
Bu milletin Çinliler ve Avrupa’daki Yahudiler gibi ticarete yatkın ancak savaşmaya pek kabiliyetli olmadıklarını belirttikten sonra yine Yahudiler gibi dünya üzerinde dağınık halde yaşadıklarını ve “Hakiki Ermenistan”da zannedildiği kadar kalabalık olmadıklarını ifade ediyordu.
Siehe ayrıca, Osmanlı Devleti içerisinde Ermenilerin rolüne de dikkat çekmişti. Türklerin olaylardan önce Ermenilere oldukça iyi davrandıklarını, hatta hiçbir Hristiyan milletin bu şekilde koruyup kollanmadığını belirten Alman botanikçi sözlerine “Osmanlı Hükümeti, Ermenilere son derece güvenerek konsolosluk ve konsolosluk vekaletlerine, Osmanlı Bankası yöneticiliğine tayin ettiler. Maliye nezaretinde de yine Ermeniler istihdam edildiler.” şeklinde devam etti.
Ermeni Krallığı
Ermenilerin çıkardıkları isyanlardaki asıl amaçlarının Kilikya Ermeni Krallığını yeniden kurmak olduğunu belirten Siehe, onlarla yapmış olduğu bir sohbeti de okuyucularına şöyle aktarıyordu: “1895 senesinde bendeniz Ermenilere istikballeri için ne düşündüklerini sual ettiğimde aşağı sınıftan olanlar bile şu şekilde cevapta bulunurlardı: Biz yine bir yeni Ermeni Krallığı teşkil edeceğiz. Bizim en son kralımız bir eski köşkte sihirlenmiş olduğu hâlde elan durmakta olup onun yerine Ermeni kraliyetini tesis için diğer yeni bir kral kaim olacaktır.”

-Klikya Ermeni Krallığı-
Walter Erdmann Siehe ayrıca, Trabzon ve İstanbul’da zarar gören Ermenilerin de bizzat yine kendi soydaşları yüzünden bu hale düştüklerini ifade ediyordu. Ona göre son yıllarda artan; silahlı eylemler, baskınlar ve suikast girişimlerinin Türkleri fazlasıyla kışkırtmıştı ve tepkilerinin sorumlusu bunları yapan Ermenilerdi.
Zeytun İsyanı
Sözlerine Zeytun’da meydana gelen olayları anlatarak devam eden Siehe; yaşananların insanlığa sığmadığını, ayrıca Fransız Export Gazetesine dayanarak Ermeni saldırganların bu isyana 1880’den beri hazırlandıklarını dile getiriyordu.
Zeytun’da bulunan kışla binasında yönelik yapılan saldırı 28 Ekim günü gerçekleşti. Bir grup saldırgan kışlanın kuzeyinde bulunan su kanallarını kapatırken, başka bir grup ise kışlaya saldırıya geçtiler. Susuz kalan ve Ermeniler tarafından kışlanın yakılacağı yönünde tehdit edilen askerler iki gün sonra teslim oldular. Teslim alınan askerler şehre getirilerek evlerde alıkonuldu.
Ermenilerin barışa yanaşmamaları sebebiyle 15 Aralık’ta askeri harekat başlatıldı. Bunun üzerine evlerde tutsak edilen askerler, elbiselerinden yoksun şekilde dışarı çıkarılarak işkenceyle öldürüldüler. Ölen askerlerin derileri yüzülmüş ve kadınlar tarafından balta ile parçalanmışlardı.
Siehe de bu konuyla ilgili olarak, “Zeytun’un güney tarafında Çerkez Köyü adında bir köy bulunmaktaydı ve bu köyün tüm ahalisini; erkekler, karılar ve çocuklarını tasavvur edilen en zalimane bir surette katlettiler.“ ifadelerini kullandı.
Olayların ardından Müslümanların verdiği tepkiyi de şu şekilde anlatıyordu: “Ermenilerin tasviri mümkün olmayan bu mezalimi etraf ve havalide (yörede) haber alınınca İslamlar fevkalade hiddet ve heyecana geldiler. Kayseri, Antep ve Urfa Ermenileri, Zeytun Ermenilerinin zulümlerinin kurbanı oldular ve İslamlar göze göz ve dişe diş olmak üzere intikamlarını aldılar.”

1853 yılında, Hovakim ve Melik Arzuruni adındaki iki papaz ihtilâl hazırlıklarında bulunmak amacıyla Zeytun’a yerleşmiştir. 1878 yılında devletin Zeytun’da yaptıracağı kışlanın temel atma töreninde Sis (Kozan) Katogigos’u, Zeytunlulara hitaben yaptığı konuşmada, “Bu kışla gerçekte sizin askeriniz içindir. Böyle biliniz!” diyerek gelecekle ilgili emellerini açıkça dile getirmekten çekinmemiştir. (Orhan Doğan, Zeytun Ermenileri Tarafından Şehit Edilen Osmanlı Askerleri)
Zeytun’da isyanın başlaması kararının
alındığı Karanlıkdere toplantısına, Papaz Vartabet Bartholomeos, Papaz Termardios ve Nezaret Yenidünya gibi Ermeni ruhanî liderleri de katılmışlardır. (Ahmet Eyicil, 1895 Maraş ve Zeytun İsyanı)
Yeniden Askeri Harekat
23 Aralık’ta yeniden bir askeri harekat düzenlenerek kışla ele geçirildi. Kasabaya kaçmayı başaran isyancı Ermenileri ele geçirmek için Zeytun, Osmanlı ordusu tarafından kuşatıldı.
Ağır kış şartları ve bölgeye ulaşımı sağlayan yolların düzgün olmaması nedeniyle ikmal yapmakta sorunlarla karşılaşılması kuşatmayı çıkmaza soktu. Bunların yanında kasabada bulunan kadın, çocuk ve yaşlılara zarar verilmek istenmemesi kuşatmanın uzamasında büyük rol oynadı.
Sürecin uzaması da isyancı Ermenilere yaradı; İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, İtalya ve Avusturya devletleri olaya müdahil oldular. Osmanlı Devleti, saldırganlar ile kendileri arasında ara buluculuk teklifi yapan devletlere “hayır” diyemedi ve masaya oturdu.
Normal şartlarda devlete silah doğrultmuş olan her kişinin idam edilmesi gerekiyordu; ancak bu mümkün olmadı ve isyanın elebaşları salıverildi. Bunların içinde bulunan Adana Saimbey doğumlu Agasi’nin soyu eski kraliyet ailesine dayanıyordu. Ermenilerin bu isyan sonrası kurmayı umdukları devletin kralı dahi belliydi.
Siehe bu olaylarla ilgili olarak; eğer Ermeniler, Avrupalı devletlerin kendilerine destek vereceğine bu denli emin olmasalar böylesine girişimler içinde bulunmayacaklarını ifade ediyordu. Hatta Ermenilerin kendisine, “Hristiyan olduğunuz için bit-tabi siz de milletimizin menafiini gözetirsiniz.” dediklerini aktarıyordu okuyuculara.
İddialara Verdiği Yanıtlar
Siehe, kendi ülkesi Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde Ermenilerin yaşadıklarının abartılarak ve aleyhine olan bilgilerin görmezden gelinerek yazılmasına da değinerek bazı olaylar hakkında kamuoyunu bilgilendirmekten geri durmamıştı.
Adana’da 20 kadar köyün yağma edildiği haberlerinin tamamıyla yalan olduğunu, Adana şehrinde bu tür olayların yaşanmayacağını belirtiyordu.
Yine aynı bölgede bulunan Payas’ta 1809 hanenin tahrip edildiği haberine de açıklık getiren Siehe, Müslümanlar ile Ermenilerin harp ettiğini ve her iki tarafın da zayiat verdiğini söylüyordu. Ayrıca yazılan hane sayısının oldukça abartılı olduğunu, bölgede yalnızca birkaç yüz ev olduğunu belirtmişti.
Bunun dışında Hristiyanların silahlarının toplatılmadığını, toplanan silahların yalnızca Ermenilerin silahları olduğunu yazısında ifade etmişti.
Ayrıca; Zeytun civarında 17 bin kişinin ekmeğe muhtaç halde olduğu haberlerinin de gerçekle ilgisi olmadığını, müşkül olanların da bu duruma düşmelerinin sebebinin yine kendileri olduğunu ifade eden Alman Botanikçi, bir muhtaçlık varsa da bahsedildiği kadar büyük bir durum olmadığını söylüyordu.
Anadolu’da meydana gelen bu hadiseler, Avrupalı milletlerin dini duygularını harekete geçirerek Ermeni taraftarı yapma adına bir Müslüman Hristiyan çatışması gibi gösterilmeye çalışılmıştı. Walter Erdmann Siehe ise, yazdıklarıyla olaylara nispeten daha tarafsız gözle bir bakış açısı getirmişti.
Siehe’nin Sonraki Hayatına Dair…
Walter Siehe, 1898 yılında Gülek Boğazı’na yaptığı gezi sırasında birkaç redif askeri (askerlik görevi bitmiş yedek asker) tarafından darp edilmiş, evi yağmalanmış ve topladığı bitkiler tahrip edilmişti. Bunun üzerine mahkemeye taşınan olay, bir süre sonra Almanya Konsolosluğu’nun da devreye girmesine rağmen bir sonuca ulaşamadı.
Başına gelenler bununla da kalmadı Siehe’nin; Fransız işgalinin sona ermesiyle birlikte 1920 yılında bazı Alman vatandaşlarıyla birlikte tutuklanarak cezaevine atıldı. Hapis kaldığı 19 ay içinde evi bir grup eşkıya tarafından basıldı, bekçisi ve bekçisinin oğlu öldürüldü, evi ve seraları yakıldı, bahçesi tarumar edildü; bitki koleksiyonu, kütüphanesi, 4 bin adet fotoğrafı tahrip edildi.
Avrupa’ya göndermiş olduğu bitki örnekleri sayesinde Türkiye florasına önemli katkıları olmuş olan Walter Erdmann Siehe, 10 Mart 1928’de Adana Amerikan Hastanesinde hayata gözlerini yumdu ve Mersin’de toprağa verildi.
Yaraların kapandığı, dostluğun yeniden yeşerdiği günleri görebilmek dileğiyle…