dinde-turkcelesme-1-imam-cemalettin-efendi-1926

Dinde Türkçeleşme – 1 – “İmam Cemalettin Efendi -1926”

Bir televizyon programında katılımcılar arasında başlayan ve bir anda büyüyen Türkçe ezan tartışması, tarafları destekleyen kamuoyu gurupları arasında hoş olmayan bir üslupla hala devam etmekte.

Bizler tüm bunlardan uzak bir şekilde, geçmişte yaşanmış olan ezanın Türkçeleşmesi ve sonrasındaki sürece dair göze çarpan bazı olayları sizlere anlatacağız.

İslam’ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’in Türkçe mealinin okunması ve akabinde ezanın Türkçeleşmesi 1930 yılı ilk aylarında başladı. Ancak 1926 yılında bir şey oldu, bir hocanın kıldırdığı namaz ülkede büyük ses getirdi. Göztepe Camii İmamı Cemalettin Efendi…

Ramazan Ayının İlk Cuması

Bahsedeceğimiz olayı anlatan kaynaklarda Cemalettin Efendi olarak anılan Mehmet Cemalettin Seven, 1964 yılında hayatını gözlerini yumduğunda ailesi tarafından verilen vefat ilanında kendisi için “Ayasofya mücîz dersiamlarından ve emekli öğretmenlerden” ifadesi kullanılmıştır.

“Dersiam”, medreselerde öğrencilere, camilerde halka açık ders verme yetkisine sahip müderris için kullanılan unvandı. İcâzet verme yetkisi olan dersiâmlara da “Mücîz Dersiâm” denilirdi. Celalettin Hoca’nın ünvanları ise Dârülfünûn İlahiyat Fakültesi’ndeki eğitiminden gelmekteydi.

İstanbul Üsküdar Müftülüğüne bağlı Göztepe Camii’nde görev yapan Cemalettin Efendi, 19 Mart 1926 tarihinde; Ramazan ayının ilk Cuma’sında, o zamana kadar yapılmayanı yaparak cuma hutbesini Türkçe seslendirdi. Bununla da yetinmeyerek Cuma namazının tüm sure, dua, tespih ve tekbirlerini Türkçe okudu, selamını Türkçe verdi.

Hocanın şaşkınlık yaratan bu davranışı cemaatin bir kısmının namazı terk etmesine sebep oldu. Bu durumu uygun görmeyen cemaat üyelerinden bir kısmı hocayı Üsküdar Müftülüğü’ne şikayet ettiler. 

Hoca Efendi, ilk rekâtta Fatiha ve Asr, ikinci rekâtta ise Fatiha ve İhlâs surelerinin Türkçelerini okudu.
i

Aslında Cemalettin Efendi, 1 Nisan 1925 tarihinde yayınlanan İçtihad Dergisi’nin 177. sayısında Kuran’ın Türkçe’ye tercümesini desteklemiş ve namazın da Türkçe kılınabileceğini savunmuştu. Konu, hocanın bir süredir düşündüğü bir hadiseyi hayata geçirmesinden ibaret gibi görünüyordu.

Müftülüğün konuyu Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönlendirmesiyle 23 Mart günü toplanan kurul, hocanın kuruma bağlı olmasına rağmen herhangi bir emir gelmeksizin ve habersizce böyle bir eylem içine girmesinden ötürü iki hafta görevden uzaklaştırılmasına karar verdi.

Basına Yansıması

Olayın basına yansıması da hocanın cezası bittikten sonra meydana geldi. Vakit gazetesi 6 Nisan 1926 tarihli sayısında, “Münevver Bir Hocamız Türkçe Namaz Kıldırdı: Allah Büyük!” manşetini atarak olayı okuyucularına duyurdu.

Haberin detaylarında hocayla yapılmış bir röportaj da yer aldı. Cemalettin Efendi, yaptığı eylemi Ebu Hanife’nin fetvasından yola çıkarak gerçekleştirdiğini ifade ederek, “Türk’ün dini gibi dili de vardır. Allah hangi milleti kusursuz yaratmıştır da Türk’ü -haşa- kusurlu yaratmıştır? Ne çare ki, asırlardan beri Türk’ün başı, dinî, dünyevî iki türlü kapitülasyonla derttedir. Türk, çok şükür başını dünya kapitülasyonlarından kurtardı; din kapitülasyonundan da kurtarmanın zamanı gelmiştir” sözlerini kullandı.

Halk için kolay olanı tercih ettiğini, cemaate dini sevdirip çoğaltmayı amaçladığını söyleyen hoca, “Ben o kanaatteyim ki, camilerimiz bu eski şekli korudukça, ileride kapıları kapanacaktır. Nasıl ki Hıristiyanlık içinde bir Protestanlık zuhur etmişse, Müslümanlık içinde de musaffa (arı duru) bir Müslümanlık lazımdır.” dedi.

Aynı gazetede 7 Nisan günü konuya değinen Mehmed Asım, eğer cemaat istiyorsa Türkçe’ye mani olunmaması gerektiğini belirten bir yazı kaleme aldı.

Milliyet Gazetesi’nin 11 Nisan 1926’daki nüshasında Ahmet Ağaoğlu, “Hocanın kabahati nedir?…Türkçe haram bir lisan mıdır?…Türkçe namaz kılmış olan hoca hem lisanımızın ve hem dinimizin meydana çıkmasına(inkişaf), yani yaptığımız mücadele ve inkilâbın esaslarına hizmet etmiştir…” gibi sözlerle bezediği yazısıyla Cemalettin Efendi’ye sahip çıkarak onu cezalandıranları sert bir dille eleştirdi.

Sonrası

Türkçe namaz basın dünyası tarafından desteklense de halk nezdinde henüz aradığı desteği o tarihlerde bulamadı. Mahir İz’in aktardığına göre Ali Rıza Sağman’da Yerebatan Camii’nde namazda Türkçe okuma gerçekleştirmiş ama selam verip döndüğünde ardında cemaat bulamamıştı.

Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, Ahmet Ağaoğlu’nun yazdıklarından oldukça hoşnutsuz olmuştu. Söz konusu hamlenin halk nezdinde destek bulmamasını da fırsat bilerek 3 Mayıs 1926 günü fetva vererek meallerin Arapça’nın yerini tutmadığı, bu yüzden de namazın aslında uygun olmadığını belirterek konuyu bir süreliğine kapatmış oldu.

O dönem ve daha sonraki yıllarda kimi çevreler Mehmet Cemalettin Seven’in bu hamleyi devlet gözetiminde yaptığına dair eleştirilerini dile getirdiler. Onlara göre bu yaptığı bir nevi “nabız yoklama”ydı.

Seven, daha sonra imam hatip ve çeşitli okullarda görev yaparak öğretmen olarak emekli oldu.

Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi bütün camilerde aynı hutbenin okunması ve Türkiye’deki bütün imamların cemaati benzer şekilde yetiştirmesi için hazırlanan örnek hutbeleri müftülükler vasıtasıyla bütün yörelere dağıttı.

Ayrıca yapılan düzenleme sonrası, hutbelerin Arapça olarak okunduktan sonra Türkçe mealinin de cemaate aktarılabileceği din görevlilerine bildirildi.