Bize bambaşka dünyaların kapısını aralayan nice şairin/yazarın çocukluğunu hayal ettiniz mi hiç? Reşat Nuri Güntekin’in okuldan kaçtığını, Tevfik Fikret’in oyuncak kılıcıyla evi talan ettiğini, Ziya Gökalp’in 7 yaşında kitap koleksiyonuna başladığını söylesek tebessüm edersiniz değil mi? Sadece bu isimlerin değil, diğer edebiyatçılarımızın da çocukluk anıları pek renkli. Örneğin, Behçet Necatigil, mini mini bir çocukken bir dergiye şiirlerini gönderir, telif hakkı olarak da bonbon şekeri aldığını söyler. Tarık Buğra ilkokul üçüncü sınıftayken bilmecesini çözdüğü Çocuk Dünyası dergisinden dokuz kitap kazanır. “Hayatımın dönüm noktalarından biri” diye tanımladığı bu ödül, küçük Tarık’ı çok heyecanlandırır, onun okuma macerasının başlamasını sağlar. Ümit Yaşar Oğuzcan ise annesi sayesinde erken yaşta Faruk Nafiz’in şiirleriyle tanışır. Annesi bu şairin şiirlerini ezbere bilir, onun dergilerde çıkan fotoğraflarını çerçeveleyip duvara asar. Öyle ki Oğuzcan’ın babası Faruk Nafiz’den ‘evimizin üçüncü erkeği’ diye bahseder. Şiirle hemhâl olunan bir ortamda yetişen Ümit Yaşar da 10 yaşında ilk şiirlerini yazmaya başlar.
Kalem üstatlarımız da bir zamanlar çocuktu ve haylazlıklarıyla çocukluğun hakkını veriyordu.
Başlıklar
ToggleREŞAT NURİ GÜNTEKİN: MEKTEPTEN KAÇARDIK
Güntekin, çocukluğunda yaramaz olduğunu itiraf etmekten çekinmez: “Küçüklüğümde haşarı idim. Mektebe göndermek hemen kabil olmuyordu. Mektebi sevmiyordum. Bir aralık teyzemin oğlu Ruşen Eşref’le beraber Selimiye’deki mahalle mektebine göndermek istediler. İkimiz de çok yaramazdık. Bir araya geldiğimizde kudururduk. Ruşen’le beraber olduğumuz vakit bizi idare etmek, anafora akıntıya kayık idare etmekten daha kolay değildi. Lalam Şakir Ağa bizi akşama kadar mektep kapısında beklerdi. Bilmem nasıl lalayı kandırırdık. Çantamıza yiyecek doldurur mektepten kaçardık. Hocamız bizden bıktığı için göz yumar, evdekilere bir şey demezdi.”
TEVFİK FİKRET: KILICIMLA KANEPELERİ ÖLDÜRÜRDÜM
Henüz üç yaşındayken komşu kızına âşık olacak kadar duygu yüklü olan Tevfik Fikret, haşarı bir çocuktur. Hatıralarında askerlik tutkusu şu şekilde yer alır: “Çocukluğumda askerliğe heves etmiştim. Bana bir paşa elbisesi, kılıçkalpak aldılar. Askerlik aşkı bende o kadar ileriye gitti ki bir aralık kılıç talimlerine kalktım. Kimseye görünmeden harem tarafındaki misafir odasına gider, kanepelerin örtülerini kaldırır, kılıcımla hücum ederdim. Paralamadığım minder, öldürmediğim kanepe kalmamıştı. Kimsenin bu kahramanlığımdan haberi yoktu. Bir gün evde temizlik yapılıyordu. Misafir odasını boşalttılar; kanepelerin örtülerini çıkardılar. İşte o zaman her şey meydana çıktı. Lime lime kumaşlar, yığın yığın kıtıklar yerlere yayıldı. Bu faciadan sonra askerlikten vazgeçtim.”
ÖMER SEYFETTİN: LEYLA VE MECNUN’U UNUTAMADIM
Çocuk edebiyatımızın önemli isimlerinden Ömer Seyfettin, şiire ve edebiyata çocuk yaşta heves ettiğini, birçok şair ve yazarımızı ufak yaşlarda tanıyıp okumaya başladığını, özellikle ‘Leyla ve Mecnun’ hikâyesini unutamadığını anlatır: “Çocukken evimizde divanlar vardı. Onları okuya okuya edebiyata heves ettim. Fakat eski edebiyatın çeşnisini, zevkini tattığımı iddia edemem. Çünkü bu, başka ilim başka tahsil ister. Gençken gazeller falan yazdım ama bunlar saçma şeylerdi. O vakitten bu yana aklımda sadece Leyla-Mecnun’lar kaldı. Demek ki aslında yalnız onları anlayabiliyormuşum.”
NİGAR HANIM: ŞİİR ZEVKİMİ ANNEMDEN ALDIM
Nigar Hanım, şairliğin ilk kıvılcımını annesinden aldığını ifade eder: “Bana ilk şiir hevesini veren yaradılışımdır. Kardeşim bir kaza sonunda ölmüştü ve benim en evvelki şiirim de bir mersiye oldu. İlk yazılarım çıktığında 14 yaşındaydım. Diyebilirim ki şairlik zevkini annemden almışımdır. Çünkü annem daime beyit okurdu. Bununla beraber en büyük ilham kaynağım vatanımdır. Bu gökyüzü, bu deniz, bu Boğaz… Benim ruhumu heyecana getiren onlardır.”
MEHMET RAUF: ANNEM KOMŞULARA KİTAP OKURDU
Gerçek kitap aşkını ve okuma sevgisini annesinden alan Mehmet Rauf, bazı geceler komşular evlerine geldikleri zaman annesinin onlara kitap okuduğunu, kendisinin de iyi bir dinleyici olduğunu ifade eder. Bir gece annesinin gözyaşları arasında okuduğu ‘Üvey Ana’ adlı bir dram bütün komşuları ağlatmıştır. Bu acıklı oyun Mehmet Rauf’u derinden sarsar. Mehmet Rauf, ‘Sevimli Ay’ mecmuasında, çocukluğuna dönüp baktığında yaramazlıktan eser görmediğini söyler: “Yaramazlık değil bilakis pek uslu bir çocuktum. Her saat kitap veya yazı üstünde eğilmiş, derin bir sükûnet içinde ciddi bir surette meşgul bulunurdum.”
ZİYA GÖKALP: KOLEKSİYONUM VARDI
Ziya Gökalp, çocukluk yıllarında kitapla sürekli ilgilendiğini anlatır: “Geceli gündüzlü meşgul olduğum bir şey varsa o da kitap okumaktı. Yedi yaşındayken Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Şah İsmail gibi kitaplardan oluşan bir koleksiyonum vardı. Bir iki sene sonra tiyatro kitaplarına, romanlara, şiir ve edebiyat kitaplarına sarıldım.”
MEHMET AKİF ERSOY: OKUDUĞUM İLK ŞİİR KİTABI FUZULÎ’YE AİT
Ersoy, dine bağlılığını anne-babasına borçludur: “Annem çok ibadet eden bir hanımdı. Babam da öyle. Her ikisinin de dine sağlam bir bağlılıkları vardı. İbadetin verdiği zevkleri heyecanla tatmışlardı. Bilhassa bu hususta evden dinî telkinler aldım. Annem de babam da çok hassastı. Babam şiir söylemezdi fakat mensur şiire aşıktı. Benim de ilk okuduğum şiir kitabı Fuzulî’nin ‘Leyla ve Mecnun’ adlı eseriydi.”
Kaynak: Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları (Kitap)