Sümerli Ludingirra’nın Öyküsü – 2 Evimiz

Sümerli Ludingirra… İsmin anlamı “Tanrının Adamı.” Sumerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın onlarca yıllık tecrübesiyle bizlere aktardığı Ludingirra’nın tabletleri sayesinde bundan binlerce yıl önce bir Sümerli neler görmüş neler geçirmiş fikir sahibi olabiliyoruz.

Ludingirra kendisini öğretmen, şair ve yazar olarak tanıtıyor. Aslında daha da büyük bir figür, annesi için yazdığı bir şiir kendisinden 500 yıl sonra Hititler ve Ugaritler tarafından önemli bir edebi eser olarak görülüp kütüphanelerinde saklanmış.

Biz bu bilgilerin hepsini Muazzez İlmiye Çığ’ın Sümerli Ludingirra kitabından ediniyoruz. Kitapta yer alan 29 tablet çevirisinin yalnızca üç tanesini sizlerle paylaşacağız. Bu yazımızda paylaşacağımız ikinci tablet 15. tableti. Aslında bu tablet biraz uzunca, biz yalnızca Sümerlerde evlerin nasıl olduğunun anlatıldığı kısımları aktarıyoruz.

İçinde Doğup Büyüdüğümüz Evimiz

Kaynak: learnodo-newtonic.com

…Bizim eve; güneye bakan, içinde bir hayli ağacın bulunduğu geniş bir bahçenin kapısından girilir. . Karşı tarafta boydan boya sıralanmış, kölelerin oturduğu, önleri sundurmalı odalar ile çeşitli tahıllar, kuru yiyecekler, şarap, bira gibi içecekler ve bal küpleri bulunan odalar görünür. Onların sağ tarafında büyük ahır ile tavuk kümesleri bulunur. Bahçenin bir köşesinde iki tekerlekli bir araba görürsünüz. Bu bizim tarlalardan tahılı taşımamıza yarar; bir eşek koşulur ona.

…Eve oldukça geniş bir kapıdan girince, kendinizi yeri tuğlayla döşenmiş bir sofada bulursunuz. Kirli ayaklarla ileri gidemezsiniz. Hemen kapının yanındaki kocaman bir küpten, saplı bir çanakla suyu alıp yanındaki delikli taşta ayaklarınızı yıkamalısınız. Biz, temizliğe çok önem verdiğimizden bol bol yıkanırız. Tapınaklara asla yıkanmadan gitmeyiz.

Atalarımız çok çok eskiden odun külü ve yağdan oluşan ve su ile köpürüp kirleri temizleyen bir madde yapmışlar. Temizlikte hep onu kullanırız. Giriş kapısına asılı, kilden yapılmış bir cin kabartması, evimize girecek kötülüklerden bizi korur. Sundurmamızın etrafı odalarla çevrilidir. Bunlardan ikisi bizim için çok kutsaldır. Birisi dualarımızı yaptığımız küçük bir tapınak yeridir…İkinci kutsal odamız ölüleri gömme yeridir. Eskiden ailede ölenler evin içindeki bu odaya gömülürmüş…Şimdi bu gelenek yok. Ölüler kentin dışındaki bir mezarlığa götürülüyor…Dua odasının yanındaki oda kitaplığımızdır.

Yukarı kata çıkan merdivenin altında, tuğla döşeli, ortasında büyükçe bir delik bulunan hela vardır. Pislikler, künkler yoluyla başka bir yerde toplanarak bazı yöntemlerle zararsız duruma getirilir… Odalar, ışığı kapılardan, tepeden veya duvarlara açılmış dört köşe deliklerden alır… Biliyorsunuz bizim ülke soğuk olmaz. Güneşimiz çok parlak ve sıcaktır. Evlerimiz çok sıcak olmasın diye damını sazlar, kamışlarla kalınlaştırırız.

…Yünle veya saman ve otla doldurulmuş yataklarla yerde veya tahtadan yapılmış karyolada yatarız…

…Bazı odalarda kamıştan yapılmış hasırlar serili, bazıları ise tuğla döşeli. Tuğla, odaların daha serin olmasını sağlıyor.

Kilden, bakırdan, bronzdan yapılmış kaplar; sazlardan, kamıştan örülmüş sepetler; tahılları, yiyecekleri korumak için küpler, çanaklar, testiler; balta, kürek gibi gereçler evimizin eşyalarını oluşturur. Bahçemizin bir köşesinde sabanımız ile kazmamız yan yana durur.

...İnancımıza göre her ikisini yüce Tanrımız Enlil var etmiş, onlara ayrı ayrı görevler vermiş. Onlar görevlerini yaparken ikisi de kendisini ötekinden daha üstün görüp birbirleriyle kavgaya başlamışlar. Sonunda kavga öyle büyümüş ki, hangisinin daha üstün olduğuna karar vermek Enlil babamıza düşmüş.…İkisi birden yüce Tanrımız Enlil’e giderek, “İnsanlık için hangimiz daha yararlıyız?” diye soruyorlar. Tanrımız, kazmayı daha yararlı bulmuş.

…Saban yalnız karın doyurmayı; buna karşın kazma, evleriyle, görkemli tapınaklarıyla, düzgün yollarıyla, evsiz barksız, yiyeceksiz bırakılmayan işçileriyle koskoca bir uygarlığı simgeliyor.

Dedemden duyduğuma göre bizim evin yapılması, bundan yüz elli yıl kadar önce, Kral Urnammu tarafından Ur başkent yapılarak bütün şehir krallıklarının birleştirilmesi ile üçüncü kez büyük ve son bir Sümer devleti kurulduğu zamanlara rastlıyormuş. O dönemde Kral Urnammu, Şulgi, oğullan Amarsin, Şusin, hatta zavallı İbbisin bile birçok şehirde, özellikle Nippur’da yeni yapılar yaptırmış veya eskilerini onartmış.

Nippur’un surlarındaki bozuk yerlerin de Elamlılar girmesin diye, Kral İbbisin tarafından onartıldığını ben hatırlıyorum. Büyük dedemiz de galiba onları örnek alarak bu evi yaptırıp bize bırakmış. O zamandan bu yana Elamlılar, Martular gibi düşmanların saldırısına uğrayan ülkemizle birlikte, Nippur’da da yıkıntılar olmuş. Bizim evin de bazı yerleri yıkılmış, onarılmış, ek binalar yapılmış. Benim yaşamım süresinde de bunlar devam etti.

İçinde acı tatlı anılarla yoğrulduğum bu baba evini çok seviyorum.
Bunları yazarken, geçmişte kalan günlerimin yaşantısı gözlerimin önünde canlanıyor.