Bu bir adamın aklına gelen tüm ihtimalleri hesaplayarak planladığı ve büyük bir kararlılıkla hayata geçirdiği kurtuluş mücadelesinin hikayesi. Sizleri 47 yıl öncesine götüreceğiz ama önce ufak bir bilgilendirmeyle başlayalım.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya; ABD, İngiltere, Fransa ve SSCB tarafından zaptedilmişti. 1949 yılına gelindiğinde Sovyetler ve Batı ülkeleri arasında anlaşmazlıklar geri dönülemez noktaya gelmişti ve bu sebeple Almanya, doğu ve batı olarak ikiye ayrıldı. Batı Almanya, Batılı ülkelerin; Doğu Almanya ise SSCB’nin himayesi altına girmişti.
Federal Almanya (Batı), özellikle ABD’nin Marshall Planı çerçevesindeki yardımlarından oldukça faydalandı ve kısa sürede toparlanarak diğer Avrupa ülkelerini geride bıraktı.
Komünist Demokratik Almanya Cumhuriyeti (Doğu) ise Sovyetlerin himayesinde oldukça durgun bir ekonomi ve buna paralel bir kalkınma çizgisi altında hayatını idame ettirdi.
60’lı yıllara gelindiğinde Doğu Almanya hükümeti, Berlin’e bir duvar ördü (Berlin Duvarı), ayrıca halkın Batı’ya geçmesini engelledi.
Evet şimdi kahramanımız Peter Döbler’in hikayesine başlayabiliriz.
Peter Döbler 1940 yılında Doğu Almanya sınırları içerisinde bulunan Rostock kentinde dünyaya geldi. Babası kendi bürosu olan bir muhasebeciydi ve annesi de bir devlet dairesinde çalışmaktaydı.
Diğer demir perde ülkelerindeki çocuklar gibi yoğun bir komünizm proragandasıyla geçmişti çocukluğu. Henüz Doğuluların Batıya geçişi yasaklanmamışken kendi deyimiyle “kapitalist” Hamburg’u ziyaret etmiş ve şüpheci Batılılara karşı kendi Köylü ve İşçi Devletini vazifesi gereği müdafaa etmişti.
Ancak Hamburg’da gördükleri içten içe onu imrendirmişti. “Kapitalist”lerin serbestçe konuşabilmeleri, daha iyi ve daha kaliteli ayakkabılara sahip olmaları, düşük gelirli insanların bile yeni otomobillere binebilmeleri genç yaştaki Döbler’i fazlasıyla etkilemişti.
Başlıklar
ToggleÜniversite Başvurusu
Liseyi başarıyla bitirdikten sonra, 1959 yılında Rostock Üniversitesi Tıp Fakültesine başvuruda bulundu. Parlak öğrenciliğinin onu fakülteye taşıyacağına inanıyordu ancak üniversite idaresi ona kontenjan olmadığını bildirdi.
İşçi sınıfının yüceltildiği bir ülkede babasının kendi ofisi olması dolayısıyla o sınıftan ayrılmış durumdaydılar. Ancak Döbler, babasının o yaz hayatını kaybetmesiyle tekrar işçi sınıfına dahil oldu. Çünkü annesi devlet dairesinde çalışıyordu ve bu da tekrar başvurduğu üniversite tarafından kabul edilmesini sağlayacaktı.
Evlilik ve İş Bulma Süreci
Tıp fakültesinden mezun olan Peter, bir yıl boyunca iş arasa da Rostock’taki hastanelerde iş bulamadı. Bu arada kendisi gibi doktor olan bir eş bulup, dünya evine girdi.
Nihayet bir balıkçı gemisinde iş bulan Peter, bu sefer de eşiyle birlikte oturacakları bir ev bulamadı. Ev bulma bürosu uygun bir ev buluncaya kadar o, balıkçı teknesinde kalacak; karısı da ailesiyle birlikte oturmaya devam edecekti.
Teknede geçen aylar sonunda nihayet Rostock Hastanesi’nde Döbler’e bir iş bulunabildi. Ancak işi çok yoğundu ve eşiyle çalışma saatleri farklıydı. Ayda bir kaç haftasonu ancak bir araya gelebiliyorlardı.
Evliliklerinin dördüncü yılında Döbler çifti, üzülerek ayrılmaya karar verdiler. Peter mahkemede, devletin onlara beraber yaşayacak bir ev verememesinin boşanmalarının temel sebebi olduğunu ifade etti.
Batı’ya Kaçma Düşüncesi
Mahkeme sonrası artık Batı’ya kaçma fikri iyiden iyiye zihninde yer etmeye başladı. Ancak artık Doğu’dan Batı’ya geçişlere izin verilmiyordu. Sınırda ve hatta plajlarda dahi kolluk kuvvetleri kaçak geçişlere karşı devriye atıyorlardı. Kaçarken vurulanların haberleri Döbler’in de kulağına gelmişti. Bu yüzden iyi bir plan yapmalıydı.
Polonya’ya kayıkla ya da Bulgaristan’dan Yunanistan’a karanlıkta yüzerek kaçmak gibi seçenekler bir süre kafasını kurcalasa da o doğrudan Batı’ya gidecekti.
Karadan geçişler fazla riskliydi, sınırı yüzerek geçecekti. Baltık Denizi kıyılarını defalarca inceledi. Kendi deyimiyle, görmeden haritasını çıkarabilecek duruma geldi.
Karanlık bastıktan sonraki emniyet tedbirlerini inceleyebilmek için belirlediği kaçış noktalarında gece balıkçılığına başladı. Deniz fenerlerinin kaç dakikada bir suyu taradığını, sahil muhafaza motorlarının seferlerini öğrenmeye çalıştı.
Başlangıç noktası olarak Kühlungsborn’u seçti çünkü burası Danimarka ve Batı Almanya’ya uzak olduğu için çok dikkatli teftiş edilmiyordu. İlk dokuz mili açıktan yüzerek geçecekti, sonra yaklaşık 8 buçuk saatlik yol alarak Schleswig – Holstein kıyısına doğru dönüp kıyıdan 14 mil açıktaki Bir Numaralı şamandıraya ulaşacaktı. Şamandıradan sonra artık özgür olacaktı.
Antrenmanlar
26 saat süreceğini öngördüğü kaçış planı için hazırlıklara koyuldu. Öncelikli hedefi uzun süre yüzmeye kendisini alıştırabilmesiydi. Nehirlerde ve göllerde yüzme antrenmanları yapmaya başladı. Dikkat çekmemek için denizde çalışmıyordu. Bazı günler 20 saat kadar suda yüzüyordu.
Kaslarını güçlendirmek için kürek ve ağırlık antrenmanı yapan Döbler, protein ağırlıklı beslenmeye başladı. Vücudu sertleştirmek için kış aylarında Baltık Denizi’nde dalmayı adet edindi .
Döbler’in hazırlıkları yaklaşık iki yıl sürdü. 1971 yılı Temmuz ayına geldiğinde artık hazırdı.
O gün…
Peter Döbler, planını hayata geçirmek için en uygun zamanın 24 Temmuz akşamı olduğuna karar vermişti. Öncesindeki günün akşamında kaçış sebeplerini anlattığı ve kimseyi kaçışından haberdar etmediğini bildirdiği bir ses kaydı yaptı ve kasedi masasının gözüne bıraktı.
Hafta sonu hastane kapalıydı, ortadan kaybolduğunu ancak pazartesi fark edebilirlerdi.
Cumartesi günü Kühlungsborn’da hava oldukça iyiydi. Suyun sıcaklığı fena değildi, esen hafif rüzgar ondan yanaydı ve denizde gözden kaybolmasına yarayacak minik dalgalar Peter’e göz kırpmaktaydılar.
O gün yanında dalgıç malzemeleri, su geçirmez plastik içinde iki parça çikolata, nüfus kartları, ağrı kesici haplar, 50 Doğu Almanya markı ve acil durumlar için can simidi ile patlayan yerleri tamir edebilmesi için kalın bir bant bulunuyordu.
Ayrıca bileğinin birine pusula, diğerine de fosforlu bir saat takmıştı. Peter 28 millik (yaklaşık olarak 52 km) yolculuğu için hazır görünüyordu.
ve Peter Denizde!
Hava çok sıcaktı ve hafta sonu da olduğundan plaj çok kalabalıktı. Bu dikkat çekmemesi adına olumluydu böylelikle arada sırada geçen silahlı sınır muhafızları onu fark etmemişlerdi.
Saat 5 civarında suya girmeye karar verdi. Yarıya kadar giydiği dalgıç elbisesiyle suda biraz oyalanarak, hem eşyalarını belirlediği bir yere batırdı hem de muhafızların hareketlerini gözleme şansı elde etti.
Elinde dondurmasıyla çevresinde eğlenenlerden pek bir farkı yok gibiydi. Dondurması bittiğinde ise ya şimdi ya hiç diyerek suya daldı.
Demir ağırlıklar yardımıyla su içinde kalmayı başaran Peter, görülmemek için oldukça yavaş bir şekilde yüzerek serüvenine başladı.
İlk üç millik deniz sınırını geçtiğinde hava kararmaya başlamıştı. Önce pusulasına baktı ve yönünü tayin edecek yıldızı buldu. Ardından diğer kolundaki saate baktı fakat gördüğüne inanamadı. Daha yolun başındayken saati onu yarı yolda bırakmıştı; çalışmıyordu!
Yol bulmasına yardımcı olacak aletlerden biri gitmişti ama yapacak da bir şey yoktu. Sezgilerine güvenmesi gerekiyordu.
Tüm bunlar olurken bir anda kendisine doğru gelmekte olan deniz feneri ışığını fark etti, hemen suya daldı. Bir süre orada karanlığın iyice bastırmasını bekledi, görülmesi halinde muhafızlar tarafından vurulabileceğini biliyordu.
Hava iyice kararınca yüzmeye devam etti. Tüm geceyi yüzerek geçiren Peter, arada küçük molalar veriyor ve çikolatasından bir kaç ısırık alıyordu. Tan ağarmak üzereyken tahmini bir saat ayarlaması yaparak sola doğru yüzmeye başladı.
Denizde Bir Karartı
Şafak söktükten kısa bir süre sonra başını kaldıran Peter, biraz ileride sislerin arasında bir karartı fark etti. Muhafız gemisi yüksekliğinde olan bu karartının ne olduğunu anladığında çığlık atmamak için kendisini zor tuttu: 1 Numaralı Şamandıra!
O esnada kendisine yaklaşmakta olan bir gemi sesi işitti. Bu bir feribottu ve Batı Almanya’ya gidiyordu. Olanca gücüyle el sallayıp bağırmaya başladı ancak nafile, gemidekiler onu fark etmediler. Aynı gün bir çok gemi Döbler’i görmeden geçip gitti. O da boşuna enerjisini tüketmekten vazgeçti.
Enerjisini tekrar yüzmeye vereceği sıra bacağında bir ağrı hissetti. Sağ baldırına kramp girmişti. Sakin kalmaya çalışarak, daha önce defalarca kez tecrübe ettiklerini uygulamaya koyuldu, ellerindeki paletleri çıkardı ve elbisesinin içerisine sokarak bacağını ovuşturmaya başladı. Ardından bir yudum deniz suyuyla birlikte ağrı kesici hap yuttu. Bir süre sonra iyileştiğini hissedince de yüzmeye devam etti.
Kötü Bir Sürpriz
Peter Döbler için her şey öngördüğü şekilde gitmekteydi. Saati bozulmasına rağmen doğru zaman tahminleri yaparak güzergahını tutturmayı başarmıştı. Ancak gökyüzünde olup bitenler planlarını alt üst edebilirdi.
Uzaktaki kara bulutlar çok geçmeden her yeri kapladı ve çok geçmeden sağanak yağmur başladı. Artan rüzgarın etkisiyle dalgalar, Peter’i oradan oraya sürüklemekteydi. 20 saati aşkın süredir suda olan Peter, bitmek üzereydi.
Mutlu Son
Fırtına bir saat kadar sürdü ve bir şekilde Peter, hem hayatta kalabilmiş hem de nasıl olduysa karaya doğru gitmeyi başarabilmişti. Artık Batı Almanya’ya ait Fehmarn Adası’nı görebiliyordu. Adanın çevresinde çok sayıda gezinti teknesi vardı ve bunlardan bir tanesi tam da ona doğru geliyordu.
“Doğu Bloğu! Doğu Bloğu!” diye bağıran Peter’e şaşkınlıkla bakan bir adam ve iki çocuktan oluşan tekne ekibi, merdiven indirerek Doğulu misafirlerini tekneye aldılar.
Güverteye çıkar çıkmaz yere yığılan Peter’in yolculuğu böylece bitmiş oldu. O günün akşamında Doğu Almanya Muhafızları Peter’in denizde bıraktığı eşyalarını buldular. Ancak Doktor Peter Döbler, artık Batı Almanya’nın güvenli kollarındaydı.
O, Almanya yeniden birleşmeden önce rahat bir yaşam sürmeye başlamıştı bile. Özgürlük benim doktorum ve bana çok iyi bakıyor diyen Döbler, mesleğine Batı’da devam etti, ikinci kez evlendi ve bir oğlu oldu.
Kaynaklar:
Wikipedia(Almanca)
TheGuardian(İngilizce)
Reader’sDigest
Kapak Fotoğrafı: Ostsee Grenzturm Kühlungsborn