Selçuk Parsadan – Başbakan Çiller’i Dolandıran Adam

Son yıllarda “Ben Allah’ım…” “Ben Hızır’ım…” gibi söylemlerle ya da banka hesabının terör örgütlerinin kullanımına geçtiğini iddia eden sahte komiserlerle yapılan pek çok dolandırıcılık hikayesine şahit oluyoruz. Kimi zaman dolandırılanların kamu personeli, akademisyen veya başarılı bir öğrenci; kısacası böyle numaralara kanmayacağını düşündüğümüz kimseler çıkması da bizleri oldukça şaşırtıyor. Peki ya dolandırılanın bir başbakan, bir iş adamı ya da çok ünlü birisi olduğunu bilseniz?

1990’lı yılların ortalarında ülkeyi oldukça meşgul eden bir dolandırma hikayesini sizlerle paylaşacağız. Olayımızın baş aktörü, Selçuk Parsadan.

Kimdir?

Bir dönem basketbol oynayan ama geçirdiği verem hastalığı sonrası bu sporu bırakan Selçuk Parsadan, siyasete çok uzak bir isim değildi. Babası, Eski Başbakanlardan Adnan Menderes’in yakın korumalığını yapmış. Hatta anlattığına göre babası Başbakan’ın aşk hayatını organize ediyor, sevgilileri ile buluşmalar ayarlıyor ve masraflarını örtülü ödenekten karşılıyormuş.

Babasının bu yakınlığını kullanan ve kendisi de bir dönem Halkçı Parti Beyoğlu İlçe Başkalığını yapan Parsadan, siyaset dünyasıyla olan bağlarını kuvvetlendirmesinin yanında sanat camiasıyla da temaslarını sıklaştırdı. Hatta bir dönem bazı sanatçıların menajerliğini dahi yaptı.

Dolandırıcılıkla Büyümüş

Aslında Selçuk Parsadan’ın dolandırıcılık serüveni gençlik yıllarına kadar dayanıyor. 16 yaşında, o dönem başbakan olan Süleyman Demirel’i “Paşa” olarak arayarak Atatürk tablosu sattığını belirten Parsadan’ın numaraları, siyasi çevrelerce bilinir olmuştu ama onu ülke genelinde üne kavuşturacak olan olay dönemin Başbakanı Tansu Çiller’i dolandırmasıydı.

''İlk telefonlarımdan biri Demirel'edir. Paşa olarak açtım. Galiba Atatürk tablosu sattım ya da bir devlet bileti... İlk on konuşmamdan biriydi. Babamın tavsiyesi ile Başbakan Demirel'i aradım ve kaptım parayı''
i

Bu, Çiller’i ilk dolandırması değildi. Daha önce, Kenan Evren’in evine güvenlik kamerası döşeneceği ve ödeneğin gelmediğini belirterek, “Karakol Başkomiseri” olarak Çiller’den para aldığını sonraki yıllarda itiraf etmişti: “Telefonu açmam, kapamam, paranın alınması, bana gelmesi 20 dakika sürdü.”

“Safbayan Çiller”

Söz konusu dolandırma, 3 Kasım 1995 tarihindeki telefon görüşmesiyle gerçekleşti. Kendisini emekli Orgeneral Necdet Öztorun olarak tanıtan Parsadan, Çiller’le yarım saat kadar konuştuklarını aktararak: “Güzel bir cunta kurduk. Kadıköy yakasında en az otuz bin ANAP (Anavatan Partisi) oyunu alacağız, DYP’ye (Doğru Yol Partisi) vereceğiz. Bir yerde altmış bin DYP oyu eder, bu da sanıyorum büyük bir katkı olur.” sözleriyle Başbakan’ın ilgisini çektiğini anlattı. Çiller’in daha sonra “Ne yapabilirim? Hazinemden ne istiyorsunuz?” şeklinde sorularına: “Haftada üç milyar verirseniz… Kıt kanaat geçiniriz” diye cevap veren Parsadan’a örtülü ödenekten toplam 5,5 milyarlık yardım yapıldı.

Yardımlar, yalnızca kağıt üzerindeki bir vergi numarasından ibaret olan Kemalistler Derneği’ne örtülü ödenekten aktarıldı. Her hafta 3 milyarlık yardım konusunda anlaşılmış olsalar da, ilk ay sonunda aldıkları 5,5 milyarın ötesinde bir yardım alamamışlar Çiller’den.

Telefonla bağlandığı Arena programında Çiller’e “Safbayan” adını takan Parsadan, Başbakan’ın kendisine devlet sırlarını dahi anlattığını belirtti.

“Safbayan Beni Öldürtecek”

Bu açıklamaları yaptığı günlerde hakkında yakalama kararı olan, firari durumdaki Parsadan, Çiller’in Ülkü Ocakları’nı peşine taktığını ve bunu geri çekmesini istediğini belirtmişti.

Şartları olduğunu ve bunların kabul edilmesi halinde teslim olacağını; aksi takdirde onu daha çok arayacaklarını belirten firari dolandırıcının televizyon programlarına cep telefonu ile bağlanmasından faydalanan emniyet birimleri, kendisinin Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı Altınoluk beldesinde olduğunu saptadılar. Fakat teknik imkanların el verdiği sadece bu kadardı. Polis adeta tek tek evleri arayarak Parsadan’ı bulmaya çalıştı. Bir bankadan yüklü miktarda para çektiği sırada dikkat çeken ve ihbar edilen Parsadan’ın izini süren polis ekipleri, 21 Mayıs 1996’da sonunda yakaladılar. Yakalandığı dairenin DYP belde teşkilatının tam karşısında yer alan bir apartmanda olması da oldukça ironikti.

Yakalandıktan Sonrası

Parsadan’ın eşi Zühre Parsadan, elde ettikleri parayı kumarda yediklerini; ayrıca eşinin oldukça dürüst olduğunu, dolandırıcı bile olsa zenginleri dolandırdığını; bu sebeple halk tarafından da hiç olumsuz bir tepkiyle karşılaşmadıklarını belirtip, eşiyle gurur duyduğunu söyledi.

Özel kalem müdürünün parayı Kemalistler Derneği’ne verdik açıklamasına karşın, Çiller’in para vermedik şeklindeki beyanı, mahkemede kendini savunmaya çabalayan Selçuk Parsadan’ın elini kuvvetlendirdi.

Diğer bir taraftan Çiller cephesinde, işler sancılı ama zararsız şekilde ilerledi. 1995 seçimleri sonunda Başbakan Yardımcısı olan Tansu Çiller, mecliste hakkında verilen meclis soruşturması önergesinden Refah Partisi’nin oyları sayesinde kurtulmasını bildi.

Yargılanan Parsadan, duruşmalar süresince tansiyonu yüksek tutmaya çalışarak sürekli bir gerginlik içinde oldu. Bu pek çoklarına göre davayı gündemden düşürmemek için giriştiği bir çabaydı ve başarıya da ulaştı. Savcı ve mahkeme başkanıyla yaşadığı tartışmaların yanında sanık avukatlarından birinin kendisine “şaklaban” demesi üzerine: “Ben bu adamı döverim, ne Ağca ne de Oral Çelik bunu kurtaramaz” şeklindeki çıkışı o dönem gazetelerde geniş yer buldu.

Parsadan, yakalanması sonrasında farklı davalar ve artan davacı sayısı dolayısıyla sürekli mahkeme salonlarında görünür oldu.

Çiller’e Yüce Divan Yolu

“Örtülü Ödenek” davasında Parsadan’ı suçlu bulan; 6 yıl 3 ay hapis cezası ve 13 milyar para cezası veren mahkeme heyeti böylelikle, Çiller’in örtülü ödenekten para aktardığını da kabul etmiş oluyordu. Kararın onanması eski Başbakan’a Yüce Divan’da yargılanma yolunu açacaktı. Çiller, Yargıtaya başvurarak mahkeme kararının bozulmasını ve adının belgelerden çıkarılmasını talep etti.

Ancak, Yargıtay Parsadan hakkındaki kararı onadı. Bundan sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının sunacağı fezlekenin beklenmesi süreci başladı. Fezleke TBMM’de onaylanırsa Çiller’in dokunulmazlığı kaldırılacak ve Başbakanlık dönemiyle alakalı Yüce Divan’da yargılanacaktı.

TBMM Soruşturma Komisyonu, Tansu Çiller’i “örtülü ödenekten usülsüzce harcama yaptığı” gerekçesiyle suçlu buldu. Fakat 29 Haziran 2000 tarihindeki oturumda TBMM, Çiller’in Yüce Divan’da yargılanmasının önüne geçti. Oy kullanan 312 vekilden 145’i Yüce Divan’a gitmesi yönünde oy kullanırken 123’ü aklanması yönünde oy kullandı (44 çekimser). 276 oy sınırına ulaşılamadığı için Çiller aklanmış oldu ve bu mesele onun açısından kapandı.

Parsadan’ın Yolu

Selçuk Parsadan ise; “Örtülü Ödenek Davası” dışında, kitap satışıyla alakalı şirket kurup ünlüleri dolandırmasıyla da alakalı olarak yargı önüne çıkarıldı. Ödenek davasından 6 yıl 3 ay ceza alan Parsadan, kitabevi davasından da 3 yıl 1 ay 15 gün ceza aldı. Ayrıca mahkeme heyetine hakaret ettiği gerekçesiyle de 2 yıl hapis yatmasına karar verildi.

Cezaevinde kaldığı dönemde kalp spazmı geçiren, ayrıca karşı koğuşunda kalan Sabancı Suikasti sanığı Mustafa Duyar’a düzenlenen silahlı saldırı sırasında ağzından vurularak ağır yaralanan meşhur dolandırıcı, 4 yıl 8 ay 28 gün sonra; 19 Şubat 2001’de tahliye oldu.

Selçuk Parsadan: "Ben dolandırıcı değilim. Yaptığım dolandırıcılıksa, profesyonel dolandırıcıyım. Ama karşıma hep amatör politikacılar çıktı."
i

“Çiller’i Çarpan Adam”, 25 Temmuz 2006’da omurilik kanseri tedavisi gördüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hayatını kaybetti.

Parsadan’dan İnciler

Askerden geldikten sonra kurduğu “Kuvayı Milliye” adlı dergiye abone yapmak istediği insanlara emekli Korgeneral Mahmut Aydınoğlu adıyla konuşup, pek çok iş adamından para topladı.

Dolandırdığı siyasi, bürokrat ve iş adamlarına atfen ”Bunları gözünüzde büyütmeyin, bunlar zeki-meki değil. Bunlar bir sistemin ortak menfaat birlikteliklerinden dolayı güç kazanmış insanlar” diyen Parsadan, dolandırmak için ”Atatürk” sözünün yettiğini ifade etmişti. ”Paşa diye arayıp, ‘5 takım Atatürk posteri gönderiyorum, al evladım’ diyorum. Alır mısın, malır mısın yok. ‘Aman Paşam müsaitseniz 15 takım gönderin’ diyor anında. Fazla istiyor ki, gözüme girecek!.. Paşanın gözüne girecek, yarın öbür gün ihtilal yaparsam hayatı kaymasın diye. Herkes korkuyor askerden.”

Süleyman Demirel dışında; pek çok vali hanımını ”Atatürk posteri ve ansiklopedisi satma, Atatürkçü dernek adına bilet satma” bahanesiyle dolandırdığını ancak kimsenin Çiller gibi kendi siyasi partisinin menfaati için para vermediğini belirten Parsadan: “Önemli olan sesin tanınmaması. Kim Necip Torumtay Paşa’nın sesini tanır, asker özellikle medyatik olmaz. Hüseyin Kıvrıkoğlu mesela, üç bin tane iş adamından ancak 3 tanesi uyanır. Uyandığında zaten ben hissederim, kapatırım telefonu.” ifadelerini kullanmıştı.

"Paşa olarak aramışsın, adamlar korkuyor zaten askerden. Her dakika ihtilal olabilir. Yarın oğlu askere gidecek belki, oğlunun arkasında bir paşanın ismi olması fena mı? İşte ya umma ya korkma. Yani; davetiye, büst, mask, gece yemekleri, jübile davetiyeleri… Aklınıza gelen her şekilde iş adamlarından para alıyordum..."
i

”Sabancı ailesini de çok dolandırdım. Türkan Hanım’dan haftada en az bir defa meyhane parası alırdım. Ufak ufak yani.. Türkan Hanım’ın verdiği en büyük para, dolar bazında söyleyeyim, bin dolardır. Ama hayatta miktar olarak en büyük parayı Rahmi Bey’den aldım. 94 senesiydi galiba. 20 milyar aldım. Rahmi Bey’i bir dernek ismiyle aradım.”

İsmailağa Cemaatiyle de çalıştığını ifade eden Parsadan, 1989’da “Cüppeli”yle ortak çalıştıklarını anlattı. Oktay Güzeloğlu’nun Yüzyılın Dolandırıcısına Mektuplar kitabında bahsi geçen konuşmalarda, İlahiyat Fakültesi Öğretim üyelerinden olduğunu söyleyip camii yaptırıyoruz diye para topladığını, yüzde elli olarak anlaşmış olsalar da topladığı paranın yüzde doksanını cebine atıp geri kalanını cemaate verdiğini ve parayı bu şekilde topladığını da cemaatin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun dahi bildiğini iddia etmişti.

Bir dönemin ünlü bankerlerinden Banker Kastelli’yi dahi dolandırdığını anlatan ünlü dolandırıcı, Tansu Çiller’in eşi olan, bir zamanların İstanbul Bankası Genel Müdürü Özer Çiller’i dolandırmayı ise bir türlü başaramadığını; ancak müdür yardımcısını dolandırarak İstanbul Bankasından paraları almayı başardığını ifade etmişti.

İşte, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ünlü dolandırıcılarından olan Selçuk Pasardan’ın hikayesi kısaca böyleydi.