16 Gün Süren Yaşam Mücadelesi

Etrafta kimselerin olmadığı bir anda virajı alamayıp yoldan çıkan aracınız, uçurumdan aşağı taklalar atarak yine kimselerin göremeyeceği bir yerde dursa ve aracın içinden çıkamasanız? Tarih de 11 Eylül 1976 olsa? 16 gün süren bir yaşam mücadelesinin hikayesi bu:

John Vihtelic

John (Fahner) Vihtelic, daha önce Amerika Ordusu Özel Harekat Birliği’nde sağlıkçı olarak görev almıştı. Askerlik ve St. Mary Hastanesi’nde edindiği tecrübelerini değerlendirmek için iş arayan John, diyaliz makineleri üreten bir şirketin açacağı sağlık merkezinde aradığı işi buldu. Sağlık merkezinde çalışmaya başlamadan önce, şirket tarafından 10 günlük eğitim için Portland’a gönderildi.

27 yaşındaki John, şirket arabasıyla cumartesi gününü geçirmek üzere 200 km ötedeki Rainier Dağı Milli Parkı’na gitti. Yüksek rakımlı dağın bazı yolları karla kaplanmıştı. Biraz oyalandıktan sonra geri dönmeye karar verdiğinde akşamın karanlığı çökmek üzereydi. 

Her Şey Bir Anda Oldu

Dönüş yolunda, günün yorgunluğunun verdiği dalgınlıkla viraja biraz hızlı girince aracının hafifçe kaydığını hissetti. Her şeye rağmen yolda kalmayı başarabilirdi, tabi aracın tekeri yoldaki bir çıkıntıya çarpmasaydı.

Vihtelic, gözünü açtığında aracın tavanında karnının üzerinde yatıyordu. Kendini şöyle bir yokladı, birkaç çizik ve kesikten başka bir şeyi yoktu. Ancak kımıldayamıyordu; ayağı, devrilmiş bir ağacın altında kalmıştı. O an aracın hala çalışıyor olduğunu fark etti, kontağı hemen kapayarak tekrar bacağıyla ilgilenmeye başladı. 

Kaynak: mnn.com

Rainier Dağı Milli Parkı

Ne yaptıysa kurtaramadı kendisini ağaçtan, o uğraştıkça ağrıları arttı ve vazgeçmek zorunda kaldı. Nasıl olsa yarın birileri beni bulur diye içini rahatlatan John, darmadağın olan aracın bagajından bir uyku tulumu buldu ve çekerek uykuya daldı.

Pazar Sabahı

Pazar sabahı uyandığında her şeyi daha net görme şansı buldu ve hayatta kaldığına şükretti. Arabanın her yeri büzülmüş, üst kısmı iyice ezilmiş, camlar kırılmıştı. Hareket etmeye çalıştı, ancak ağaç kökü bacağını ezmeye devam ediyordu. Aracın hemen yanından ufak bir dere akıyordu, diğer yanından ise bir yamaç yola doğru yükseliyordu. Yamacın yukarısına doğru baktı ve nereden uçtuğunu gördü. Yolu görebildiğine sevindi, böylelikle gün içinde birileri onu fark edebilecekti.

Bu düşüncesinin üzerinden çok geçmemişti ki bir araç durdu tam tepede. Rahat bir nefes almıştı, yakında kurtulacaktı. Ancak hiç de öyle olmadı; John, aracı yamacın dibinde ters yüz olmuş şekilde taşların arasında yatıyordu. Henüz farkında değildi ancak birisinin onu görmesi neredeyse imkansızdı. 

Kayıp

Pazartesi sabahı işe gelmeyince patronu John için endişelendi. Çünkü, Rainier Dağları’nın kötü ününü biliyordu. Hemen bölgedeki yetkilileri arayarak John’un aracını tarif etti. Yetkililer dağ yollarının yaklaşık 200 km’lik bölümünü aradılar ancak araca rastlamadılar.

Bir Elma

Arabalar gelip geçiyor ancak John’u kimseler fark etmiyordu. Yine de birkaç gün içinde birilerinin kendisini aramaya çıkacağını umut ediyordu. Hayatta kalmak için arabada neler bulabileceğine baktı, uzanabileceği her yeri karıştırdı. Uğraşları sonucu elinde yalnızca bir elma vardı. Suyu da yoktu ancak, hemen yanından akıp gitmekte olan dereden faydalanmanın bir yolunu bulmuştu.

Kaynak: nihrecord.nih.gov

Vihtelic’i Günlerini Geçirdiği Aracı

Bir konserve kutusu gibi ezilmiş olan arabanın tavanı ve kapısının iç döşemesini yırtan John, bulabildiği kadar tel ve lastik şeridi uç uca ekledi. Bagajdan bulduğu raketin dış şeridini de bunlara ekleyen talihsiz adam, oluşturduğu uzun ipi bir gömleğine bağlayarak dereye doğru saldı. Bir süre suda beklettiği gömleği geri çeken John, gömleği sıkarak suyunu ağzına akıttı.

Oldukça zahmetli olsa da, su sorununu çözmüştü. Yemek konusunda ise fazla endişeli değildi. 190 boyundaki John, 100 kiloya yakın bir ağırlıktaydı. Vücudundaki yağların onu hayatta tutabileceğini düşünüyordu.

Bulduğu bir İngiliz anahtarı yardımıyla ağaç kökünden ayağını kurtarmaya çalışan John, kimi zaman kök yerine ayağına vuruyor olsa da bu uğraşından asla vazgeçmedi.

Tüm bunların yanında zihin sağlığını da koruması gerektiğini düşünüyordu ve günlük olarak yaptıklarını, düşüncelerini kağıda dökmeye başladı. Aklını kaçırma korkusu özellikle uyuyamadığı ve hiçbir şey göremediği karanlık gecelerde daha da artıyordu.

Kardeşler Aramaya Başlıyor

John’dan haber alınamaması üzerine Çarşamba günü (15 Eylül) büyük kardeşi Frank, kayıp olan John’u aramak için Portland’a geldi. Civardaki işletmelere kardeşini sordu, onu tarif etti. Bir meyhanecinin John’a benzettiği biriyle alakalı anlattıkları sonrası dağın batısında arama yapılmasını sağladı. Ne var ki John, dağın güneyinde bulunuyordu.

Çok geçmeden iki erkek kardeş daha; Larry ve Joe ayrıca; John’un sevgilisi Mary ve kardeşi Tom da arama faaliyetlerine katılmak için dağın bulunduğu alana geldiler. Kısa bir süre sonra John’un üç arkadaşı da onlara katıldı.

Arabalarla dolaşıp uçurumlara, dağlara bakan ekip bir yandan da kayıp ilanlarını civarda yaşayanlara dağıtıyorlardı. Yerel gazetelere ilanlar verdiler, benzin istasyonları, lokantalar, barlar… her yere ilan yapıştırdılar ancak bir polis memurunun sözleri umutlarına darbe vuracak cinstendi: “John gibi kayıp olduğu bildirilen 100 kişinin daha var. Eğer oralarda bir yerlerdeyse, kendi kendisini kurtarması gerekecek.”

John’un Çabaları

Günlerce gelip giden arabaları izleyen John, hafta sonunun gelmesiyle yeniden ümitlenir oldu. Bu sefer işini şansa bırakmak istemeyen John, bulduğu ufak bir aynayı tenis raketine bantlayarak güneşin ona doğru dönmesini beklemeye başladı. Böylelikle hafta sonu bölgeyi sık sık ziyaret eden ailelerden birinin dikkatini çekebilirdi. 

Hafta sonu elliden fazla araç John’un üzerindeki yoldan geçmişti ancak çabaları yine sonuçsuz kaldı. Bir keresinde yine tam üzerinde bir araç durdu ancak bağırmalarına, İngiliz anahtarını vurarak çıkardığı seslere karşılık veren olmadı. Arabaları gördüğü halde kimsenin onu görmemesi moralini bir hayli düşürüyordu.

Geceler iyiden iyiye soğuk geçmeye başladı. Hafta içi aynasını sallamaya devam etti ancak artık kimsenin onu göremeyeceğini kabullenmişti. Bu hafta sonu da birisi beni bulmazsa burada öleceğim diye düşünmeye başladı. 

Aramanın ve Beklemenin Sonu

John’u arayan ekibin paraları ve onu bulmaya dair ümitleri gittikçe azalmıştı. Cumartesi(25 Eylül) günü, son bir kez detaylı şekilde onu aramaya, ilanlar dağıtmaya çıktılar. John’un geçtiği yollardan geçtiler, virajları döndüler ancak arabanın içindeki mahsur kalmış olan adam için bu, onu görmeyecek bir başka aracın sesinden öte bir şey değildi.

Bir sonraki gün, yani kazanın 15. günü John, artık beklemekten vazgeçti. Günlerdir bir şey yemiyordu ve vücut direnci iyiden iyiye düşmeye başlamıştı. 

Ne yapıp edip bacağını esir alan ağaçtan kurtulması gerekiyordu. Arabada bir deri çanta buldu ve bir iple onu bağladı. Çantayı arabanın dışına fırlatıp, kendine doğru çekmeye başladı. Amacı büyükçe bir taşı çantanın içine sokabilmekti.

Sabah başladığı taş avı, hava karardığı sırada başarıya ulaştı. Sonunda büyük bir tanesin, çantaya almayı başarmıştı. Hemen can dostu İngiliz anahtarını ağacın altına yerleştirdi, sonra bütün gücüyle ona vurdu. İşe yaramıştı, demir ağaç gövdesine giriyordu. Çok yakında kurtulacağını anlayan John, karanlık basması ve bitkin düşmesi sebebiyle kurtuluşu sabaha bıraktı.

Özgürlük

Pazartesi sabahı gün ağarırken uyanmasıyla taşı anahtara vurması bir oldu. Ağaç parçalanmaya başladıkça bacağında başlayan kan dolaşımını hissetti. 16 gündür ağacın altında ezilen bacağı özgürlüğüne kavuştukça korkunç bir ağrı ve acı vücudunu kaplamaya başladı. 

Son parçanın icabına baktıktan sonra büyük bir hızla arabadan çıktı. Aracı, içeriden gördüğünden de kötü durumdaydı. Hemen bir ağaçtan kalınca bir dal keserek kendisine baston yaptı. 

Kurtulmuştu, şimdi önünde 50 metrelik zorlu bir tırmanış etabı vardı. 1 saate yakın sürdü tırmanması. Yola çıktığında kendini yere attı, güneşin vücudunu ısıttığını hissetti. Çok geçmeden onu günlerdir göremeyen kamyon sürücülerinden biri tarafından bulunarak hastaneye götürüldü.

John, doktorları şaşırtacak derecede iyi durumdaydı. 13 kilo kaybetmişti ama sağlığı yerindeydi. Tek sorun ağacın altında kalan ayağıyla ilgiliydi. Uzun süre kansız kalan ayağından dolayı, bacağı dizinin biraz altından kesilmek zorunda kaldı. 

Bu John Vihtelic’in bisiklet binip, paten kaymasını, yürüme yarışlarına katılmasını hiç bir zaman engellemedi. Kısa süre sonra işine başlayan John, sevgilisi Mary ile de dünya evine girdi.

Kaynak: nhregister.com