Ülkemiz coğrafyasında soyu tükenen ve tükenme tehlikesi altında olan canlı sayısının maalesef kısa vadede artması bekleniyor. Bunlardan bir tanesi de Latince adı Castor Fiber olan Eski Dünya Kunduzu.
Bir süredir ülkemiz sınırlarında görülmemiş olan bu canlıların soyunun tükenmiş olduğu tahmin ediliyor.
Avrupa ya da Avrasya Kunduzu olarak da bilinen bu kunduz cinsinin nesli Almanya’da ise yüzyıllar öncesinde tükenmişti. Ancak, aynı ülke bugün 25000 kunduza ev sahipliği yapıyor. İşte kunduz neslinin tükenme sebebi ve geri dönüş hikayeleri…
Başlıklar
ToggleNeden Tükendiler?
Neden sorusunun cevabı birden fazla olsa da, tüm cevapların tek ortak özelliği var, insan. Kunduzların göze hoş gelen ve kalın olan kahverengi postu, insanların onların peşine düşmelerinin başlıca sebebiydi. Ayrıca, kürek biçimindeki kuyruklarının lezzetli olması, vücutlarının salgıladıkları sıvıların ilaç ve parfüm yapımında kullanılması da yüzyıllar boyu insanlar tarafından aşırı şekilde avlanmalarına sebep olmuştu.
1860’lı yıllarda Bavyera eyaletinde son kunduz postunun yüzüldüğü tahmin edilmekteydi.
100 Yıl Sonra
Geçen 100 yılın ardından, Batı Almanya’ya bağlı olan Bavyera’da kunduzları geri getirmek için yeniden yerleşim programı başlatılmasına karar verildi.
Bu noktada kunduzların yaşamına dair bilgilendirme yapmakta fayda var. Kunduzlar, özellikle sonbahar aylarında ağaçları devirerek suyun altında yemek için depo yaparlar. Kışın su yüzeyi buz tutsa da yuvalarının bir girişi suyun içinde olduğundan depoladıkları ağaçlara ulaşmaları kolaydır. Yuvalarını su basmaması için de su seviyesini ayarlamaları gerekiyor. İşte meziyetleri de burada ortaya çıkıyor. Su seviyesini ayarlamak için bent inşa ediyorlar. Bu aynı zamanda, insanlığa doğrudan fayda sağlayacak bir iş anlamına gelmektedir.
Almanların da bu faydalarından yararlanmak istedikleri açıktı. Zira kunduzların yaptıkları minik barajların o zamanlar insan eliyle yapılması, 40000 Mark civarında bir bedel demekti.
Yapılan Çalışmalar
Kunduzlar, o zamanlar daha çok Orta Avrupa, Rusya ve Kuzey Amerika’da görülmekteydiler. Almanya’da bulunmadıkları için dışarıdan getirilip doğaya salınmaları gerekecekti.
Öncelikle ortamı onlara uygun hale getirecek çalışmalara girişildi. Nesli tükenirken bir yandan da yaşaması için gerekli olan alanlar tahrip edilmiş, başka amaçlar için kullanılır olmuştu.
Kunduzlar yeşil ağaçlarla besleniyorlardı. Söğüt ve kavak gibi ağaçları güçlü dişleri sayesinde hiç zorlanmadan parçalayabilmekteydiler. Ne var ki eskiden kunduzların yaşadıkları alanlar kurutulmuş ve çam ağaçlarıyla kaplanmıştı. Hayvanların yerleştirilmesinin planlandığı bölgelere söğüt, ak ve kara kavak türlerinden oluşan yaklaşık 20 bin ağaç dikildi.
Kunduz istemek için de önce Sovyetler’in kapısı çalınmıştı. Sovyetler başta bu işe pek yanaşmak istemedi. Kunduzlar, Ruslar için oldukça kıymetliydiler. Hayvanların yaptıkları baraj gölleri yardımıyla Don Nehri kıyısındaki bölgelerde tarımsal sulama yapılıyordu. Bu hayvanlar bölgeyi tahıl ambarı yapmakla kalmıyor, aynı zamanda erozyondan da koruyorlardı.
Mücadele
1965 yılında Orman Mühendisi Hubert Weinzieri, Sovyet hükümetini 9 kunduzu vermesi için ikna etmeyi başardı. Bu güzel haberin ardından Dünya Vahşi Yaşam Tabiat Fonu ile Profesör Bernhard Grzimek’in topladıkları bağışlarla hazırlanan 15 hektarlık deneme arazisine salınması için kunduzlar beklenilmeye başlandı.
Ne var ki, işler hiç de planlanıldığı gibi gitmedi. Batı Almanya Veterinerlik Kurumu, gelecek olan kunduzların Doğu Berlin Hayvanat Bahçesi’nde 6 aylık karantinaya tutulmaları gerektiği konusunda ısrar etti. Bu konuda taviz vermemeleri sonucunda hayvanlar, Doğu Berlin’de tutulmaya başlandı. Gerekçe olarak hayvanların taşıdıkları bir virüs gösterilmişti.
Doğadan koparılan kunduzlar, parmaklıklar ardındaki yaşamlarına adapte olamadılar. Yemek yemeyi dahi bırakmışlardı. Karantina bitip Bavyera’ya geldiklerinde hayatlarının sonralarına gelmişlerdi. 6 tanesi gelir gelmez son nefeslerini verdiler.
Bir daha böyle bir durumla karşılaşmak istemeyen yetkililer çareyi uzun sürecek yola rağmen İskandinav ülkelerinden kunduz almakta buldular.
Kunduzlar Salındıktan Sonra
Bin bir zorlukla getirilen kunduzlar, 1966 yılı içerisinde doğaya salınmaya başlandı. Ancak pek çoğu salındıkları bölgelerde kalmadı ya da ömürleri uzun olmadı. Birisi trafiğin kurbanı oldu, bir diğeri geceleyin bir köylü tarafından öldürülerek postu soyulmak üzere soğuk hava deposundayken bulundu. Üstelik bunu yapan kişi cezalandırılmadı bile. O zamanın kanunlarında bu bir suç niteliği taşımıyordu. Hayvanları Koruma Kanunu 1972 yılından itibaren yürürlüğe girecekti.
Gera şehrinde çitle çevrilmiş alana itfahiye tarafından tonlarca su pompalandığı halde kunduzlar, ortama 8 gün dayanabildiler; Rott ve Inn nehirleri üzerinden 37 kilometre ötedeki ormana kaçtılar.
Ammersee Gölü’nün bir ucuna yerleştirilen kunduzlar da kendileri için borulardan gelen temiz suyu sevmemişlerdi ve gölün bir başka köşesine kaçmayı tercih etmişlerdi.
Salındıkları alanı benimseyen yalnızca Nürnberg yakınlarındaki ormana salınan kunduzlar oldu. Hatta bu bölgede kurdukları ilk seti tam da insanların istediği yerde inşa etmişlerdi. Burada oluşacak ufak gölet bölgenin sulanması için büyük önem arz ediyordu.
Bugün
Bugün Bavyera bölgesindeki kunduzların sayısı yaklaşık 15 bin. Çok eşli olmaları ve üçüz doğurmaları hızla çoğalmalarında etkili oldu. İlk zamanlar başka yerlere kaçmış olsalar da kunduzlar, yeni ülkelerinde hayatta kalmayı başardılar. Kurdukları bentlerle ormanlarda su tutulmasını sağladılar ve ağaçların büyümesine, tarım üretiminin artmasına sebep oldular.
Nesli tükenmiş olan bir hayvanın geri getirilmesiyle kazanan insanlık oldu. Bu tip büyük kapsamlı, ciddi çalışmaların en kısa sürede ülkemizde de uygulaması dileğiyle.
Ne Demişti?
Geçtiğimiz yıllarda söylenmiş ve hafızalarda yer etmiş sözleri derledik. Buradan.